Mevsim Normalleri hikayesinin devamı

Mevsim Normalleri hikayesinin devamı

Merhaba! Geçtiğimiz hafta başladığımız hikayenin devamını getir oyununda ilk oyunu geride bıraktık. İlk hikayemiz olan Mevsim Normalleri hikayesine 28 kişi harika alternatif sonlarla katıldı. Birbirinden eğlenceli ve yaratıcı hikayeleri buradan okuyabilirsiniz. Hikaye oyununun en yaratıcı hikayesini yazan bir kişiye kitap hediye çeki hediye etmeyi planlamıştım ama bunca güzel hikayede sadece bir kişiye hediye vermek pek içime sinmedi. İki güzel insan Mehmet Kütük ve İnci Bengü Karagöz yardımıma koştu ve onlar da 2 kişiye verilecek kitap çekleri için gönüllü oldular. İlk oyunun kazananları Firdevs, Hüseyin Ali ve Hayra Alamet Üretim Evi oldu! Hikayeye benim yazdığım sonunu sizinle de paylaşıyorum! (Hikayeyi daha önce okumuş olanlar doğrudan aşağıdaki “hikayenin devamı” başlığına uçabilirler.)

Mevsim Normalleri

Havanın güzel olduğu zamanları seviyorum. Güzel havalar insanı gerçekten yaşamaya değer bir hayatı olduğuna ikna ediyor. Bu aylarda güneşin kendini göstermesi buralarda pek alışıldık şey değildir. Genelde gökyüzünü griye boyayan bulutlar insanlara garezleri varmışçasına hafif fakat devamlı tanecikler halinde yağmur bırakır. O yüzden herkes mutsuzdur. Öyle ki, bu mevsimde kasabayı ziyaret edecek olursanız bütün kasaba halkının dünyanın en mutsuzu seçilmek için birbirleriyle yarıştığını düşünürsünüz.

mevsim normalleri

Bugün havanın güneşli olmasını fırsat bilerek kendime güzel bir bitki çayı hazırladım ve dün geceki yağmurda sırılsıklam olmuş arka verandaya çıktım. Bu verandayı çok seviyorum çünkü kasabanın etrafını saran dağların zirveleri en net buradan görünüyor. Şu yağmurlar olmasa burada saatlerce oturup etrafı izleyebilirim. Aslında bu kasabaya taşınırken hayal ettiğim şey tam olarak buydu. Bu hayalimi her zaman gerçekleştiremeyeceğimi yağmur mevsimlerinin uzun sürdüğünü fark ettiğimde anladım. Yine de burada kalmaya devam ediyorum çünkü daha önce yaşadığım yerde parka gitmek bile büyük bir meseleydi. Buradaysa etrafımı saran yemyeşil tepeleri odamın camından bile görebiliyorum.

Çayımı yudumlayıp bahçemdeki ağaçlarda uçuşan kuşları izlerken verandada yer yer biriken yağmur sularının hafif kırmızıya çaldığını fark ettim fakat göz yanılması olduğunu düşünerek o kadar da dikkat etmedim. Çayımı tazelemek için içeriye giderken verandanın ıslak olmayan yerlerinde kedi patilerinin bıraktığı kırmızı izleri gördüm. Belli ki bir kedi kırmızı ayaklarıyla buralarda dolaşmıştı. Az önce su birikintilerinde gördüğüm rengin sebebi de buydu. Fakat bir kedinin ayaklarının bu ıslak zeminde bu kadar kırmızı kalabilmesi mümkün değildi. Bu kırmızı renk nereden geliyordu?

Çay bardağımı masaya bırakıp etrafa göz atmak için bahçeye indim. Görünürde kırmızı bir şey yoktu ama kedinin pati izleri taş yol boyunca ilerlemeye devam ediyor, bir noktada yan bahçe tarafına doğru uzanıp ardından kesiliyordu. O sırada bahçe çitlerinin arasından yan komşumun bahçesine ilişti gözüm. Bahçede açılmış kocaman bir çukur vardı. Çukur neredeyse bir arabanın sığabileceği büyüklükteydi.

Buraya birkaç ay önce taşınmıştım ama yan komşumla tanışma fırsatım olmamıştı. Kasabadakiler onun bir sanatçı olduğunu söylüyorlardı. Sanatın hangi dalıyla uğraştığı konusu ise tam bir muammaydı. Ben bahçedeki çukurda ne olduğunu görmeye çalışırken yan komşum elinde bir kürekle evinin arka kapısında beliriverdi. Üzerine giydiği beyaz önlüğün üstü kırmızı bir renkle kaplıydı. Etrafı kolaçan edip tam çukura yöneliyordu ki beni fark ederek hızlıca evine geri girdi. Bense olduğum yerde donup kalmıştım.

Hikayenin devamı

Ama merakım hala birçok şeyden daha ağır basıyordu. Çukuru iyice görebilmek için çitlerin arasından bakmakla yetinemezdim; daha iyi bir yol bulmalıydım. Bahçelerimizi ayıran çitler benim gibi kısa boylu biri için oldukça yüksek sayılırdı. Kısa derken, gerçekten kısa bir boydan bahsediyorum. Evimin arka bahçeye bakan camından dağ manzarasını rahatça izlemek için bir yükseltiye çıkmam gerektiğini düşünürsek uzun boylu insanların dünyasına göre ayarlanmış her şey benim gibi boyu 1,20 olan biri için oldukça yüksekti. Hatta öyle ki verandada otururken önümde uzanan yeşil tepeleri görmek için bahçenin arka tarafına bakan çitlerin boyunu kısalttırmam gerekmişti.

mevsim normalleri çitin üzerinde kuş

O yüzden neredeyse iki katım olan çitlerin üzerinden bakmanın bir yolunu bulmalıydım. Verandanın kenarında duran tomruğu alıp üzerine çıkarak çitlerin ardında ne olduğunu görmeye çalışmak iyi bir fikir gibi gelmişti. Fakat tomruk yeterli olmadı. En iyisi merdiveni getirmekti. Merdiven dediysem; açıldığında merdiven olarak hayatımı kolaylaştıran bir sandalye bu. Sandalyeyi çitin kenarına kadar getirdim. Merdiven haline getirip üstüne çıktım.

Çitlerin diğer tarafını gördüğümde bu defa da şaşkınlıktan donup kaldım. Komşumun o güne kadar hiç tam olarak göremediğim bahçesi muazzam bir bahçeydi. Değişik şekiller verilmiş bodur çalılar rengarenk çiçeklerin arasında yükselen heykelleri andırıyordu. Belli ki komşum topiary dedikleri ağaç budama sanatını icra eden bir sanatçıydı. Az önce çitlerin arasından yarım yamalak gördüğüm ve bahçenin sağ alt köşesine daha yakın olan çukur boştu. Bununla birlikte genişliğine rağmen hiç de derin sayılmazdı. Belki iki karış derinliğe anca sahipti. Hala bu çukurun ne için açıldığını bilmiyordum. Ama en azından kafamdan bir seçenek elenmişti: Bu çukura bir insan gömmek imkansızdı.

O sırada komşumun evinin kapısı tekrar açıldı ve komşum dışarı çıktı. Bu defa yanında 2 adam daha vardı. Bir müddet çukurun etrafında dolanıp hararetle bir şeyler konuştular. Bu mesafeden yalnızca bir şeyler konuşulduğunu duyuyordum, ne konuştuklarına dair bir fikrim yoktu. Daha sonra iki adam içeri girdi. Aradan birkaç dakika geçmeden de epey büyük bir çapa sahip, yeni boyandığı parlaklığından belli olan kırmızı varil benzeri bir şeyle tekrar bahçede göründüler. Kırmızı varilin ağır olduğunu adamların ellerindeki damarların görüntüsünden anlayabiliyordum. Varili çukurun tam ortasına yerleştirdiler. Komşum adamların az önce yerleştirdiği varilin etrafındaki toprakları kürekle alarak yanındaki kahverengi kovalara doldurdu. Sahiden çukurun etrafında toprak olmadığını anca şimdi fark ediyordum. Çukur kazıldıktan sonra çıkan toprağı demek ki bu kovalara doldurmuştu. Peki ama neden? Bu toprakla ne yapacaktı? O sırada aralarında tekrar konuşmaya başladılar.

Komşumun ne yaptığını izlemeye devam etmek istiyordum ama beni görürse uzun zamandır onu izlediğimi anlayacaktı. O yüzden neler olup bittiğini anlamak için başka bir yöntem bulmalıydım. Adamlarla ne konuştuğunu duyabilirsem neyin peşinde olduğunu da anlarım diye geçirdim içimden. Merdivenimi de alarak bahçenin diğer tarafına yöneldim hemen. Yanlarına yaklaştığımda çitin kenarında durup merdivenimi hazırladım. Ne konuştuklarını biraz zor da olsa duyabiliyordum. Adamlar önlerindeki çukura bakıp komşuma bir şey anlatıyorlardı.

“Bak şimdi abi bunu buraya gömmemiz lazım. Başka türlü olmaz. Sen burayı yaktığında bunun gömülü olması senin için daha iyi.” Acaba birilerini yakmaktan mı söz ediyorlardı? “Yok öyle olmaz” diye itiraz etti komşum. “Bunu eğer gömersek aşağıda kül birikecek külleri çıkarmak zor olur. Her seferinde birikirse yenileri verimli yanmaz.” Birini yakmayacaklardı demek ki, birden fazla insanı yakmaktan söz ediyorlardı! Tekrar endişelenmeye başlamıştım. “Varil tam kuruyunca boyunu kısaltıp öyle koyalım en iyisi.” dedi diğer adam. “Evet olabilir, oturma kısmını da şuraya yaparız. Orada daha iyi olacak.” Oturma kısmı mı? Birilerini yakarken izlemeyi mi planlıyordu? “Tam ateşin karşısında olursa iyi olur böylece ateş yanınca etrafına oturanlar kolayca ısınabilir.” Isınmak mı? Nasıl yani? “Yalnız bu bahçenin kalan kısmını da artık bitirmemiz lazım.” diye devam etti komşum. “Buraya set çektikten sonra taş döşeyeceğiz çünkü. Haftaya yağmur görünmüyor o yüzden ben ustayla haftaya sözleştim. Siz de gelirsiniz bitiririz burayı.” Adamlardan biri cebinden bir kağıt çıkardı. Kağıtta kabaca çizilmiş bir resim vardı.

mevsim normalleri hikaye

“Abi sen ayarla o zaman ustanı. Bizim burada zaten bir günlük işimiz var. Bak şu kısmı görüyor musun, oraya varilin etrafına bir duvar öreceğiz, şuraya da bir set oturmak için duvar öreceğiz bitecek. Sen varili keserek yapın dersen öyle yaparız, göm dersen gömeriz. Nasıl istersen bizim için fark eden bir şey yok.” “Tamam” dedi komşum. “Zaten siz onları hallettikten sonra ben çiçekleri her zaman ekerim. Önemli olan sizin işinizi bitirmeniz.” Adam kağıdı katlayıp cebine koydu ve üçü birlikte eve doğru yürümeye başladılar.

Ben de hayatımın heyecan içinde geçen son birkaç dakikasını düşünerek merdivenimden indim. Tarifsiz bir hayal kırıklığı içinde verandama geri döndüm. O an kimin söylediğini bilmediğim bir sözü hatırladım: “Her şey göründüğünden daha basittir.” Gerçekten hayat filmlerdeki, dizilerdeki, romanlardaki ve hikayelerdeki gibi değildi. Her şey oldukça düzdü. Belki de böyle saçma hayal kırıklıklarına uğramamak için insanların bahçelerinde toplu bir mezar kazdıklarını düşünmeden önce bunun daha basit bir açıklaması olabileceği ihtimali üzerinde durmam gerekiyordu. Ya da belki de film izlemeyi bırakmalıydım.


Mevsim Normalleri hikayesine benim yazdığım son böyleydi. Oyuna katılan diğer hikayeler arasında son derece yaratıcı ve farklı sonlar var. Bazılarını okurken hem çok güldüm hem de çok şaşırdım. Eğer merak ediyorsanız alternatif sonları okumanızı tavsiye ediyorum. Hikayenin devamını getirmek için oyuna katılan herkese çok teşekkür ederim! Sıradaki hikayeyi de ilk fırsatta paylaşacağım. Görüşmek üzere!

Haftalık bültene abone olarak tüm yazılardan haberdar olabilirsin!

İlgini Çekebilir

Yorum Bırak

E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

Yeni Yazılar