Kısa hikayelerTavsiyeler

Hikayenin devamını getir : Mevsim Normalleri

Hikayenin devamını getir oyununa hoşgeldiniz! Karantina günlerini olabilecek en keyifli şekilde geçirmek için sizinle bir hikaye oyunu oynamak istedim. Oyun çok basit: Aşağıda yazdığım kısa hikayenin devamını en yaratıcı şekilde getiren bir kişi D&R’dan 50 TL değerinde hediye çeki kazanacak. Oyunumuz hikayenin yayınlanmasından itibaren beş gün sürecek. Ve bu oyun bittiğinde bir başka hikayeyle yenisi başlayacak. Ben de her hikaye oyunu tamamlandığında kendi yazdığım sonu yayınlayacağım.

Hikaye için yazdığınız alternatif devamları yazının sonundaki yorumlar kısmından bana gönderebilir; dilediğiniz kadar alternatif üretebilirsiniz. Hiçbir şeyi takip etme, abone olma, üye olma gibi bir zorunluluğunuz yok. Yapmanız gereken tek şey hikayenin devamını getirmek. Yorumunuzun sonuna Instagram kullanıcı adınızı eklemeyi unutmayın çünkü hangi hikayeyi seçtiğimi Instagram’da duyuracağım. (Instagram kullanıcı adınız olursa sizi de duyuruda etiketleyebilirim ve böylece hızlıca iletişime geçmiş oluruz.) Hikayeler için bir sınır yok ama okuma kolaylığı açısından 3-4 paragrafı geçirmemenizi rica ediyorum. Şimdiden herkese iyi eğlenceler, ilhamınız bol olsun!

Mevsim Normalleri

Havanın güzel olduğu zamanları seviyorum. Güzel havalar insanı gerçekten yaşamaya değer bir hayatı olduğuna ikna ediyor. Bu aylarda güneşin kendini göstermesi buralarda pek alışıldık şey değildir. Genelde gökyüzünü griye boyayan bulutlar insanlara garezleri varmışçasına hafif fakat devamlı tanecikler halinde yağmur bırakır. O yüzden herkes mutsuzdur. Öyle ki, bu mevsimde kasabayı ziyaret edecek olursanız bütün kasaba halkının dünyanın en mutsuzu seçilmek için birbirleriyle yarıştığını düşünürsünüz.

Hikayenin devamını getir

Bugün havanın güneşli olmasını fırsat bilerek kendime güzel bir bitki çayı hazırladım ve dün geceki yağmurda sırılsıklam olmuş arka verandaya çıktım. Bu verandayı çok seviyorum çünkü kasabanın etrafını saran dağların zirveleri en net buradan görünüyor. Şu yağmurlar olmasa burada saatlerce oturup etrafı izleyebilirim. Aslında bu kasabaya taşınırken hayal ettiğim şey tam olarak buydu. Bu hayalimi her zaman gerçekleştiremeyeceğimi yağmur mevsimlerinin uzun sürdüğünü fark ettiğimde anladım. Yine de burada kalmaya devam ediyorum çünkü daha önce yaşadığım yerde parka gitmek bile büyük bir meseleydi. Buradaysa etrafımı saran yemyeşil tepeleri odamın camından bile görebiliyorum.

Hikayenin devamını getir

Çayımı yudumlayıp bahçemdeki ağaçlarda uçuşan kuşları izlerken verandada yer yer biriken yağmur sularının hafif kırmızıya çaldığını fark ettim fakat göz yanılması olduğunu düşünerek o kadar da dikkat etmedim. Çayımı tazelemek için içeriye giderken verandanın ıslak olmayan yerlerinde kedi patilerinin bıraktığı kırmızı izleri gördüm. Belli ki bir kedi kırmızı ayaklarıyla buralarda dolaşmıştı. Az önce su birikintilerinde gördüğüm rengin sebebi de buydu. Fakat bir kedinin ayaklarının bu ıslak zeminde bu kadar kırmızı kalabilmesi mümkün değildi. Bu kırmızı renk nereden geliyordu?

Çay bardağımı masaya bırakıp etrafa göz atmak için bahçeye indim. Görünürde kırmızı bir şey yoktu ama kedinin pati izleri taş yol boyunca ilerlemeye devam ediyor, bir noktada yan bahçe tarafına doğru uzanıp ardından kesiliyordu. O sırada bahçe çitlerinin arasından yan komşumun bahçesine ilişti gözüm. Bahçede açılmış kocaman bir çukur vardı. Çukur neredeyse bir arabanın sığabileceği büyüklükteydi.

Hikayenin devamını getir

Buraya birkaç ay önce taşınmıştım ama yan komşumla tanışma fırsatım olmamıştı. Kasabadakiler onun bir sanatçı olduğunu söylüyorlardı. Sanatın hangi dalıyla uğraştığı konusu ise tam bir muammaydı. Ben bahçedeki çukurda ne olduğunu anlamaya çalışırken yan komşum elinde bir kürekle evinin arka kapısında beliriverdi. Üzerine giydiği beyaz önlüğün üstü kırmızı bir renkle kaplıydı. Etrafı kolaçan edip tam çukura yöneliyordu ki beni fark ederek hızlıca evine geri girdi. Bense olduğum yerde donup kalmıştım. Hikayenin devamını getir

Hikayeye benim yazdığım devama ve kazananların kimler olduğuna buradan ulaşabilirsiniz.


Melke

Kısa süre önce kariyer peşinde koşan bir avukatken her şeyi bir kenara bırakıp hayallerimin peşinden gitmeye karar verdim. Asya'da 11 ay süren ilk bisiklet yolculuğumun ardından hayatımda gerçekleştirmek istediğim diğer hayallerimin peşinden koşuyorum. Sıradaki hayalim karavana çevirdiğim aracımla gezmek. Hayatları masa başında sıkışan ya da umudunu yitiren herkese hiçbir şeyin imkansız olmadığını anlatabilmek için yaşadıklarımı paylaşıyorum.

İlgili Makaleler

56 Yorum

  1. Bir süre komşumun evinden çıkmasını bekledim ama dışarıya adım atan birisi olmadı. Bir suç işlemiş de sanki suş üstü yakalanmış edasıyla içeri kaçmıştı. Bense arka bahçedeki büyük çukurun ne için kazıldığını iyice merak etmişken arka bahçeye doğru yürümeye başladım. Yağmur çoktan başlamış ve yoğunluğunu arttırmıştı. Nihayet çukurun içinde ne olduğunu görebilecek kadar yakına gelmiştim. Şaşkındım çünkü çukurun içerisinde çok güzel resim tabloları, yarım kalmış resimler, şövaleler, boyalar, fırçalar ve boya paleti vardı. Aklımdan bir anda bir çok şey geçmeye başladı ve kedinin ayağına bulaşmış kırmızı boyanın buradan bulaştığını anlamıştım. Acaba eşiyle mi kavga etmişti yani eşi resim yapmasına izin vermemiş de o yüzden mi bunları gömmek istemişti bu çukura yoksa güzel resim yapamadığını mı düşünüyordu ya da sıkılmış mıydı acaba diye düşünmeye başlamıştım. Çok fazla ıslanmıştım ve sorularıma yanıt bulamadan hızlı adımlarla ev yolunu tuttum. Üstümü değiştirdikten sonra sobaya biraz odun atıp üzerinde çayımı demledim. Kedinin ayakları yağmurda temizlenmiş ve sobanın yanına büzülüp uyumuştu. Etrafı mis gibi bir toprak kokusu sarmıştı ama aklımda cevap bulamayan sorular bu ortamın tadına varmamı engelliyordu. Çayımı sobanın başında içtikten sonra uyumaya karar verdim ve içimden yarın komşumla karşılaşıp aramızdaki bu tuhaf karşılaşmanın ve çukurdaki bu malzemelerin orada ne işi olduğunu açıklığa kavuşturulmasını diledim. Güneşli bir güne horozların ve köpek dostlarımızın sesiyle uyandım ve bir anda bu dostlarımıza bu kasabada hiç kimsenin zarar veremeyeceğini düşünüp içime huzur doldu. Kasabamızın küçük marketine gitmek için giyinip çıktım evden. Karnım acıkmıştı ve o çıtır ekmekleri böyle güzel bir doğada çayımın eşliğiyle yiyeceğimi düşünüp iyice karnımı acıktırmış oldum. Markete tam girecekken o sırada komşumun da marketten çıktığını gördüm ve bana selam verip devam etti. Hızlıca ekmeğimi alıp komşumu yakalamak için parayı aceleyle masaya bırakıp çıktım. Yakalamıştım onu ve bir adım daha atarak yanında bittim.
    -Günaydın sizce de güzel bir gün değil mi ? diye sordum.
    -Evet bugün çok güzel bir gün benim için huzur dolu hissediyorum ve içimden şu güzel doğaya tapıyorum. Dedi ve ben konuşmaya devam ettim. -Dün tuhaf bir karşılaşma oldu konuşamadık. -Evet kusura bakmayın dün kendimi hiç iyi hissetmiyordum halletmem gereken bir kaç işim vardı ve kendimde değildim tekrar kusura bakmayın.
    -Hiç önemli değil açıkçası ben de biraz şaşırdım şey yani arka bahçede çukurdaki resim malzemelerini gördüm, aslında oraya kadar gelmemin sebebi kedinin patisindeki boya izlerinin nerden kaynaklandığını anlamaktı, yanlışlıkla bir hata yapmamışımdır umarım. -Yo hayır endişelenmeyin beni uzun zamandır boğan şu resim malzemelerinden kurtulmak istedim sadece ve bugünümün güzel olmasını bu yaptığıma borçluyum. -Özel değilse neden böyle bir şey yaptınız sorabilir miyim ?
    -Tabii benim de biraz dertleşmeye ihtiyacım vardı iyi olur, o zaman şu ekmekleri soğutmayalım da senin bahçede bir çayını içelim. -Tabii çok güzel olur buyrun gidelim. Evin bahçesindeki masaya kahvaltıyı hazırladım ve çaylarımızı doldurdum ardından komşum anlatmaya başladı. -Biliyorsunuzdur belki uzun zamandır doğa resimleri yapıyorum ve belli galerilerde bu resimlerim sergileniyor ve bundan gelen parayla geçimimi buralarda sağlıyorum ama resim yaparken kendimi kaybediyorum, haftalarca evden çıkamıyorum, üstüme geliyor bütün tablolar. Evet resim yapmayı seviyorum ama dışarıdaki şu muhteşem doğayı şu tek ömrümden mahrum bırakıyorum ya işte içim ona el vermiyor artık. Hayatı ıskalıyormuşum gibi hissetmeye başladım evde resim yaparken. Oysa şu doğanın ruhuna bütün benliğimle cevap verdiğim zaman sanki ben boş bir sayfa oluyorum ve doğa da karşıma fırçasıyla boyasıyla şövalenin başına geçmiş kendisini içime işleyen bir sanatçı oluyor. Senin anlayacağın dostum ben resim yaparken ruhumun elini kolunu bağlıyormuşum gibi hissetmeye başladım ve o yüzden uzun bir süre onları toprağa gömüyorum ve ruhumu da o topraktan çıkarıyorum.
    Komşumu çok iyi anladığımı kendisine ifade ettim ve gerçekten de haklıydı o resim yaparken asıl kaynağı olan doğayı bir araç haline getirip onunla yaşayan ruhunu baskılıyordu ve diğer bir çok insan bunu farklı şekillerde yapıyordu. Doğaya yanından geçip yüzüne umursamaz bir tavırla bakan insanlara dönüşmüştük sanki. Oysa ona el vermemizi bekliyor doğa ve karşılığında derin bir ruh, içten bir huzur ve yaşanmaya değer bir hayat sunuyor bize. Güzel bir gün daha sona ermiş ve hava kararmıştı ve içten bir huzuru ondan hediye alarak gözlerimi derin bir uykuya bıraktım…

  2. Neden sonra kendime geldim ve “Çattık belaya ” ilk tepkim oldu.. Polisi aramali miydim? Yoksa gidip kapisini mi çalmalıydım ? Belki de gommeye çalistigi her kimse henuz yasiyordur ve kurtarabilirim diye dusunup bir deli cesaretiyle doluverdim o an.. Hem bu kadar buyuk bir çukur sadece bir kisi icin acilmis olamazdi degil mi ? Yok dedim sonra bu iste kesin baska bir is var.. Biraz dusunup kafayi toplamaliydimm

    Henuz sogumamis cay bardagimi alip kalanini yudumlarken çozdum olayi, neden dusunememistim ki bunu..İcten ice takdir ettim sevgili komşumu..Önyargili olmamak gerektigini bir kez daha kendime hatirlatip ne yapacagima karar verdim..

    Sosyal medya hesaplarimdan ve telefonumdan ( cektigi kadar) o an icin ulasabildigim tum medya organlarina ” cinayet ” haberini ucurup polisin yapacagi suç ustune yetismeleri icin acele etmeleri gerektigini de ekledim. Gizemli komsum bu duruma kizacakti belki fakat sonrasinda affederdi eminimm..

    Bir saat sonra çukurun bulundugu yere , oldukca hatri sayilir bir kalabalik toplanmisti.. Daha fazla saklanamayacagini anlayan komsum gorundu birden..İlk isi bana bir bakis atmak oldu..Anladigim kadariyla bu bakis pek cok sessiz tesekkuru iceriyordu.. Elindeki boya paletini kaldirdi sonra.. Tüm plan bozuldu dedi..Boyle olmamaliydi …

    ” Evet madem her sey kontrolumden cikti o halde isleri hizlandirayim.. Ava giderken avlanmak nasil bir duygu bilirsiniz sanirim.. Yakin zamanda Brezilyali bir is adaminin organ bagisina dikkat cekmek icin arabasini gommesinden ilham almistim ben de..Biz sanatcilar olarak yapariz bazen boyle cilginliklar..İlk etapta “katil” sanilacagimi biliyordum amacim da sizi buraya cekmekti zaten..Ancak hemen arkanizda gordugunuz pek sayin komsum muthis bir öngöruyle çozdu olayi..Kendisine tesekkur ederim.. Acikcasi bu kadarini beklemiyordum.. Elbette mesajim bu sefer , organ bagisi degil ” dogamizi korumak” uzerine..

    Malesef biz insanoglu tuketiyoruz birseyleri sanki sonu hic gelmeyecekmis gibi..Mahvediyoruz guzelim dunyamizi..Ve unutuyoruz onun bizden bir gun alacagi intikami..Lutfen ama lutfen gec olmadan hepimiz bu sessiz cıgliga kulak verelim..İyice okuyalim cevremizi, dogamizin bize fisildadigi sesleri.. Belki o zaman affettirebiliriz kendimizi.. Belki o zaman bir sansimiz olur.. Hepinize tekrar tesekkur ederim…Var olun ”

    Yuzumde bir tebessumle selam verip ayrildim ordan..Dusundum , dusundum ve ” düş”tum az onceki sozlerin etkisiyle ..Yolumuz uzundu, isimiz çok.. Hayat ise bize ragmen guzel…

    1. Hikayeniz içi çok teşekkür ederim. Son 7 kişi arasında sizin hikayeniz de vardı. Fikir çok hoşuma gitti gerçekten. Şimdiden sıradaki hikaye oyununda bol şans diliyorum. 🙂

  3. Aniden elindeki büyükçe tablolarla dışarı çıktı.Bana bakarak ”Buyrun” dedi. Endişeli bi şekilde bahçesinin yanına yaklaştım.Adamın elindeki tablolardan kırmızı boyalar akıyordu.Bana bakarak (gülümseyerek) ”Merak ediyorsun di mi? Zaten insanlığın tek anlamı merak.Malesefki küçük hanım senin merakını karşılayacak kadar güzel bir hikayem yok” dedi.Bense oracıkta adamı inceleyerek ”Affedersiniz rahatsız ettim şu yan taraftaki komşunuzum yeni taşındık sayılır.Kırmızı boyaları takip edince böyle oldu kusura bakmayın tekrardan.” diyerek endişeyle selamladım.Adam nazik bir tavırla ” Yok haklısın tabi.Eşim Bayan Rose iyi bir ressamdı bense sayılırdım.İki yıl bekledim dönmesini ve bi iki yıl daha…Bu evi bu kedileri, beni her şeyi bıraktı.Bugün doğum günü, gül kırmızılarının şerefine… En sevdiğiydi gül kırmızısı! dedi.
    Olduğum yerde ne diyeceğimi bilemeden bakakaldım.Tüm tabloları açtığı çukura taşımasını seyrettim.Bahçenin neredeyse tamamı gül kırmızısıydı.Fakat çiseleyen yağmurla beraber yerler pembeleşiyordu.Neden gitmişti Bayan Rose, bunu bir an sormak istedim.Ama bekleyen birine soru sorma cesaretim yoktu.Birden resimlerin ateş almasıyla ürperdim.
    Yağan yağmura inatla alevler yükseldi.Olanları hayretle izliyordumki, adam küreği alarak yarı yanmış resimleri gömmeye başladı.Küreği güçsüzlükle kaldırdı.Gözyaşları, yağmura karışarak umutlarını gömmeye devam etti…

    Merhaba Ben Dilara Genç:) İnstagram hesabım dlrgnc34 🙂 Bugünlerde bu hikayeyi tamamlıyor olmak bile bana emin olun çoook iyi geldi çok teşekkür ederim 🙂 Sağlıcakla…

    1. Çok sevindim iyi gelmiş olmasına. Zaman ayırıp oyuna katıldığınız için çok teşekkür ederim. 🙂 Tekrar katılmak isterseniz ikinci hikaye yayında. 🙂

  4. Çukura bakıyordum ama hala gördüklerime anlam veremiyordum. Komşumun beni görüp kaçar gibi uzaklaşması çok garipti. Ben hala gözerim hala çukurdaydı. Etrafı yüzme havuzu benzeri şekilde düzenlenmiş ve içerisinde de kırmızı renkten oluşan bir sıvı vardı. Aklım hala şaşkınlıktan karma karışıktı. Mutsuzluğuyla ve sıkıcılığıyla bilinen bu kasabada işler belki de daha da garip bir hal alacaktı.
    Çukurun içerisindeki sıvıyı incelemek için daha da yakınlaşarak bakmak istedim. Çukura yaklaştım, baktım ama hiçbir çıkarımda bulunmadım. Sıvının yoğunluğunu anlayabilmek için ona dokunmak istedim ama çekindim. Kenarda duran bir parça odunu elime alıp çukura değdirdim. İçerisindeki sıvı yoğun olmamakla birlikte akışkan bir kıvamı vardı. Ben incelemelerde bulunurken komşum geldi.
    Onunla daha önce tanışmadığımız için tanıştık ve konuşmaya başladık. Merak edip bende şaşkınlık yaratan her şeyi sordum. Cevap vermeden önce eline bir bardak alıp kırmızı sıvıdan doldurup bana uzattı. İçmemi istedi. Kabul etmedim. Israr etti. Daha sert yanıt vererek reddettim. Konuşmaya başlayarak kasabadaki karamsarlık ve mutsuzluktan dert yakındı. Buna bir çare aramak ve değişim başlatmak istiyordu.
    Düşünceler içerisinde boğulurken aklına bir fikir gelmiş. Çileğiyle ünlü olan bu kasabadan tüm üreticilerden çileklerini satın almış ve çilek suyu yaparak hepsini çukura doldurmuş. Ben gelip merak etmesem meğer beni ve tüm kasabayı davet edecekmiş çünkü çileğin insanlara mutluluk getirdiğine inanıyormuş. Bütün hikayeyi dinledikten sonra kendim eğilip avucumla çilek suyundan içtim. Galiba komşum haklıydı. Çileğin mutlulukla bir ilgisi olmalı.

    1. Çilek suyu hikayene bayıldık ve ilk üçte değerlendirdik. Katıldığın için teşekkür ederiz! Ödülünü instoştan iletiyoruz. 🙂

  5. tüm bedenimin ürperdiğini hissettim. Hızlıca adamın evine doğru ilerledim ve evin yan tarafına dolaşıp pencereden gizlice içeriye bakmaya çalıştım. Aman tanrım bir de ne göreyim? Salonun orta yerinde kocaman bir tuval var ve resmin üzerinde kırmızı pati izleri ve her yere saçılmış boyalar… kahkahalarıma engel olamıyordum.. demek verandamda gördüğüm kırmızı patiler, komşumun resmini katledip kızdıran yaramaz bir kediye ait. Fazla uzaklaşmış olamaz, kırmızı minik patileri takip etmeye devam edeyim.Komşumdan önce onu ben bulsam harika olacak.

    1. Katıldığını görünce çok mutlu oldum Şeyda! Aslında hikayenin devamında ben de işlerin ne kadar basit olabildiğini göstermek istemiştim. O yüzden senin yorumun da son 7 kişi arasındaydı. 🙂 Eğer tekrar katılmak istersen yeni hikaye yayında! 🙂

  6. Bahçede bağrışan iki minik kedinin sesine irkildim. Sanki birbirleri ile sohbet eder gibi miyavlıyorlardı. Sonra soğuyan çayım aklıma ve yenilemek üzere alıp mutfağa doğru gittim. Hem mutfağa gidiyor hem de aklımdan acayip düşünceler geçiriyordum. Acaba yan komşum neden beni görünce hızlıca evine girdi? Yoksa seri katil mi? Üstünde neden kırmızı lekeler var? Birini mi doğradı yoksa hayvan mı kesti? Peki ya o kocaman çukur ne için? Hayvan değil hayvanlar alemi sığar oraya! Tüm bunları aklımdan geçirirken telefonum çaldı. Arayan arkadaşım Aylin’den başkası değildi. Aylin benim çocukluk arkadaşımdı. Eşi buralı olduğu için uzun yıllar önce buraya taşınmışlardı. Yani buranın yerlisiydi. Komşumuda tanıdığına emindim.
    “Tam üstüne bastın, Aylin…” dedim ve hemen telefonu açıp aklımdan geçenleri kısa bir hoş-beş muhabbetinden sonra sıraladım.
    Aylin önce büyük bir kahkaha attı ve sonra aklımdan geçenlerin hepsine tek tek cevap vermeye başladı. Bende nefesimi tutup sessizce dinledim…
    Aylin: Mehmet Bey yani senin yan komşun aslında bir ressam. Bununla beraber doğal taşlardan çok iyi anlar. Yalnız yaşayan kendi halinde mulayim biridir yani. O büyük çukuru aslında topladığı doğal taşlarla yapacağı bir havuz için açıyor. Resim yaparken ara vermek için dışarı çıkıyor ve çukuru eşmeye devam ediyordu. Böylece hem hava alıyor hem spor yapıyordu.
    Mehmey Beyin ünü resimlerinde sadece kırmızı ve türevleri olan renkleri kullanmasından geliyor. Yani kırmızı dışında başka bir renkle çalışma yapmıyor. Üstündeki kırmızı boyalar ise bazen fırça kullanmadan boyama yaptığı için oluyor. Özel tasarım olarak yaptırdığı kullan at eldivenleri çıkarmadan önce önlüğe silmesinden kaynaklanıyor. Boyadan arınmış eldiveni böyle çöpe atıyor. Çünkü bunu yaparak çevreyi koruduğuna inanıyor. Sanırım kırmızı patili kedide bu eldivenlerin bulunduğu çöpü karıştırmış. Seni görünce kaçmasına gelirsek Mehmet bey biraz çekingendir. Senden önceki komşusu biraz aksiydi. Adama “göz zevkimi bozuyorsun” diye sürekli hakaret ediyordu. Bundan dolayı senden de azar yememek için acele etmiştir. Merak etme yani seri katil felan değil. Akşama geliyoruz yanına hem de sizi tanıştırırım. Görüşürüz.”
    Ben: Tamam, görüşürüz.
    Önce bir şaşkınlıkla şok arası bir hisse kapıldım. Sonra kendime uzunca güldüm. Yıl bilmem kaç olmuş bendeki hayale bak dedim.
    Akşam oldu ve Aylin ailesi birlikte yanıma geldi. Biraz muhabbetten sonra yemek için hazırlıklara başladık. Aylin, yemeğe komşum Mehmet Beyi çağırmak istediğini söyledi. Ben de neden olmasın diyerek kabul ettim.
    Böylece yeni ve mulayim komşumla tanışmış oldum. O gün aklımdan geçenleri Mehmet Beye anlattım. Hep birlikte kahkalara gömüldük. O günden sonra sevdiğim komşum, abim, amcam oldu. Şimdi ne zaman mevsim normalleri nedeni ile yağmurlar bassa buraları rahmetli Mehmet amca ile böyle tanışmışlığım aklıma gelir…

    Not: Yürürken aklıma gelenlerden…:) Sağlıcakla kalın…

    1. Çok teşekkürler bu keyifli hikaye için! Ellerinize sağlık. Sıradaki oyuna da katılmak isterseniz hikaye yayında. Şimdiden bol şans diliyorum. 🙂

  7. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, kuşlar susmuş ve hava iyice serinlemişti. Ya da ben gördüklerim sebebiyle ürpermiş ve üşümüştüm, bilemiyorum. Merak ve korkuyla bir iki adım öne attım fakat duyduğum korku merakımdan ağır bastı ve verendadan içeri girip perdeleri kapattım. Büyük bir çukur, beyaz bir önlük ve kırmızı lekeleri dünyanın neresinde bir araya getirirseniz getirin herkesin beyninde tek bir şey belirir; cinayet!

    Polisi aramalıydım sanırım ya da çantamı alıp gitmeliydim. Beni fark etmişti ve birkaç aydır onunla hiç tanışmamış birinin ilk karşılaşmada onu o halde görmesi pek hoşuna gitmemişti. Zihnimde bir kaç saniye görebildiğim delici ve tehditkar bakışları dönüp duruyordu. Hem çantamı alıp çıkmaya hem de yoldayken polisi aramaya karar verdim. Hızlıca cüzdanımı, arabanın ve evin anahtarlarını hırkamla beraber çantama atıp çıktım. Rahatsız edici telaşımla arabaya binerken telefonumu ve rutin aldığım ilaçlarımı unuttuğum aklıma geldi. Koşarak geri döndüm, girişteki mermer konsoldan telefonumu aldım. İlaçlarım üst kattaydı ve vakit kaybetmek istemediğim için hemen aracıma geri döndüm. Arada kaçamak yapıyordum nasılsa, hem artık eskisi kadar kötü de değildim. Bir kaç ay önce olsa belki, ama şimdi değil. İçimden kocaman ‘ben iyiyim’ dedim. Arabayı çalıştırdım ve yola çıktım.

    Yoldayken polisleri arayıp bilgi verdim. Adresi ve gördüklerimi anlattım bir bir. Polisler beni ziyaret etmek istediğini söyledi, görgü tanığı olarak. Ama onlara çoktan yola çıktığımı belirttim ve telefonu kapattım. Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim. Zaman algım yine bahçedeki gibi kaybolmuştu. Dümdüz yolda otomatik hareketlerle aracı kullanarak ilerliyordum kendime geldiğimde. O sırada telefonum çaldı ve az önce konuştuğum polis memuru beni eve geri çağrıyordu. ‘Saat kaç olursa olun dönmeniz gerek’ dedi. Yoksa yasalara karşı çıkarmışım. Güvende olduğumu belirtti ve beni ikna etti. Dönüş yolum daha kısa sürdü sanki, bak yine zaman algım gitti işte! Ah şu ilaçlar…

    Polisin verdiği güven hissine dayanarak rahatça eve yaklaştım,kapının önünde bir kalabalık, iki üç polis arabası ve bir ambulans vardı. Arabadan indiğimde kalabalık geriye doğru birer adım attı. Polisler ve ambulanstakiler bana doğru yürüdü. Anlam veremediğim bu işlere telefondaki polis olduğunu düşündüğüm memur bir açıklık getirdi ve şöyle dedi;

    ‘Yapmış olduğunuz ihbar sonucu buraya geldik, yan komşunuzla görüşmek için evinizin etrafını inceledik fakat sizin evinizin yanı boş arazi. Çukur da yok, komşu da. Bunun sonucu size ulaşmaya çalıştık, bir kaç ay önce akıl hastanesinden kaçtığınızı öğrendik. Arama emriyle evinize girdik. Bahçenizde büyük bir çukur ve etrafta da kanlar vardı. Şimdi sağlık personellerinin eşliğiyle sizi merkeze götüreceğiz.’

    Cümleler beynime iğne gibi batıyordu, bu bir rüya mıydı yoksa yine zaman karmaşası mı yaşıyordum? Dünyanın bütün alfabeleri bir araya gelse uygun bir cümle kuramayacaktım sanırım. Çok yorgundum ve teslim oldum sonuca ulaşıp biraz dinlenmek için.

    Polis aracına doğru giderken kalabalık arasından beyaz önlüklü birisini gördüm, önünde kırmızı lekeler vardı. ‘Bahçemdeki çukura çok yakışan bir silüet’ diye düşündüm.

    Instagram’ @hayraalameturetimevi

    1. Bu güzel hikaye için teşekkürler! Son 3’te değerlendirdiğimiz hikayelerden biriydi bu da. Ödül töreni için instagramda buluşaşım 🙂

  8. Şaşkınlığım geçmemişti ki içeriden bir ses ..yardım edin ! Diye bağırdı . Ne yapabilirdim ki tektim ve büyük ihtimalle silahlı biriyle mücadele etmem gerekebilirdi . O sırada polisi aramak aklıma gelmişti fakat izole olan bir yerde olduğumdan dolayı içeriye gitmem ve hattın kesik olmadığından emin olmam gerekiyordu ki bu her iki taraf için de uzun bir süreydi. Tam o sırada bacağıma bir şeyin sürtündüğünü hissettim ve evet ! Aradığım kedi yanıma gelmişti ben de tüm bu olaylar silsilesinin neden başladığına odaklanıp esas amacım olan kediyi bulma görevini tamamlamanın rahatlığıyla verandama geri döndüm. Ne yalan söyleyeyim olduğum yer öldüğüm yer olsun istememiştim . Burnuma gelen yağmur damlası beni sonu kötü bitebilecek bir kabustan uyandırmıştı. https://instagram.com/ermansuran?r=nametag

    1. Hikayeniz oldukça kısa, öz ve net bir hikayeydi 🙂 Çok teşekkür ederi katıldığınız için. Sıradaki hikayede de görmek isteriz. 🙂 Katılmak isterseniz hikaye yayında!

  9. …Sanırım bir dakika kadar öylece kaldım. Kendime geldiğimde aklıma ilk gelen şey hemen eve geri dönmek oldu, eve girer girmez üst kata çıkıp, çatı katındaki boşluktan yan komşunun bahçesini dikizlemek oldu. Saatlerce bekledim çıkmadı. O ne kadar ısrarcı ise ben de o kadar meraklıydım. Saat 23:00 e doğruydu sanırım artık her an gözlerim uykuya yenik düşmek üzereyken, komşum tekrar bu sefer ürkek bakışlarla kapıda belirdi. Sessizce elinde küreği ile koca çukurun başında dikildi. Uzun uzun hüzünlü gözlerle çukura baktı. Arada kürekten destek aldığını anlayabiliyordum. Bahçenin neredeyse tamamını görmeme rağmen, bulunduğum açıdan çukurun dibini göremiyordum. Delirmek üzereydim ne vardı o lanet çukurda! Komşumla tanışmadım ama hakkında bir iki şey biliyordum. 65 yaşlarında “Gül Baba” dedikleri bu adamın, uzun yıllar önce İstanbul’dan taşraya göç etmiş, etliye sütlüye karışmayan biri olduğunu. Kimi kimsesi olmadığını, evinden zaruri ihtiyaçları dışında çıkmadığını söylemişlerdi. Birden elindeki küreği atıp çukura giriverdi. Sonra sanki birşey unutmuşcasına eve koşar adım girip çıktığı anı görmeliydiniz. Elinde birsey vardı ama anlayamadım. O an aklım yerine gelmişti hemen jandarmayı aramalıydım ama nedense aramadım. Sanki jandarma müdahele ettiğinde hikayenin sonunu göremeyecekmişim gibi geldi. 3-5 dakika sonra o çukurdan kocaman bir alev yükseldi. Geceyi gündüz etmişti. Ben bu görüntü üzerine sanki bir suçlu gibi uzaktan izlemeye devam ettim. Köylüler koştular, feryat figan ortalık cehennem gibiydi. Yangın söndürüldüğünde bende aşağı indim. Gül baba bu koca çukurda boylu boyunca yanmıs halde yatıyordu, tüm aile albümünü, hatırası olan tüm evdeki eşyalarını, deflerlerini, kitaplarını bir çukura koymuş arkasında hiçbir iz bırakmadan göçüp gitmişti. O kırmızı maddeyi polisler sonra söyledi bize yanıcı bir kimyasal olduğunu, hala Gül Baba’nın o kadar kimyasalı nereden bulduğunu çözmeye çalıştıklarını filan anlattılar. Gül baba köy halkına aylarca konuşacakları bir hikaye bıraktı. Bana ise genzimde hala geçmeyen bir yanık kokusu…

    1. Gül Baba hikayeniz çok güzel gerçekten. Katıldığınız için çok teşekkür ederim. 🙂

  10. İstemsizce geri giden ayaklarım yavaşça çitten uzaklaşırken komşumun evinin içinden gelen garip bir sesle irkilerek kendime geldim. Açık penceresinden bir anda bahçeye fırlayan buğday tüylü kedi çukurun üstünden atlayıp evin arkasında gözden kayboldu. Onu korkutan bir şey olmuştu ki garip ses bu kediden gelmişti. Üstelik patilerindeki kırmızılıklar gövdesinde de vardı ve sağ kulağı sanırım kesikti. Bir dakikalık zaman dilimi içinde gerçekleşen bu olayların mantıklı bir açıklamasını düşünmek için odama doğru giderken arkamda bıraktığım kapıları kilitleyip, perdeleri indirmem yine benden bağımsız hareketlerdi.
    Nihayet sandalyeye oturdum derken zil çaldı. Gelen o olabilir miydi? Açmasam mı? Saçmalama! Gelen o ve yaşanan bu tuhaf tanışıklık için özür dileyecek, kendini tanıtıp gidecek. Bu kadar basit. Bu düşüncelerle odamdan çıkarken mutfak tezgâhından arka cebime sıkıştırmayı ihmal etmediğim meyve bıçağıyla dış kapıya yöneldim. Güvenlik zincirini açmadan kapı arasından konuşup mevzuyu kapatmaktı amacım.
    – Merhaba hanımefendi, Ben komşunuz Dean. Biraz önceki tuhaf karşılaşmamız için özür diliyorum. Bunu bir kahve ile telafi etmek isterim.
    Adamın güven verici ve mahcup ses tonu korkumu hafifletmişti. Boş yere kendimi geriyorum. Zinciri açıp daha rahat konuşmak istedim.
    – Carol ben, memnun oldum. Doğrusu o halde sizi görünce şaşırdım ama önemli değil. Sabah güzel bir bitki çayı demlemiştim. Bahçede bekleyin, getiriyorum. Biliyorsunuzdur, korona virüsü kasabamızda da görülmüş. O yüzden kendimizi korumamız gerekiyor.
    – Tabi haklısınız. Bekliyorum.
    Mutfakta bıçağı sertçe masaya bıraktım ve paranoyaklık seviyem için kendime kızdım. Ne sanıyordum ki? Adamın güpegündüz bahçesinin ortasına ceset gömeceğini falan mı? Çayları getirirken dışarda kaygılı bir biçimde bekleyen Dean direkt lafa girdi.
    – Teşekkür ederim. Bu arada Vincent’i gördünüz mü? Buğday tüylü ve doğuştan sağ kulağı olmayan yaramaz bir kedidir.
    – Demek verandamdaki kırmızı pati izlerinin sebebi sizin kediniz. Onu evinizden sokağa doğru kaçarken gördüm. Sahi, Bu kırmızı boya nereden geliyor? Üstünüzde öyleydi. Bahçenizdeki dev çukuru da görünce insanın akılına her şey gelebiliyor? Ortamın gerginliğini azaltmak için hafifçe gülümsedim.
    – Ben şehrin merkezindeki sanat galerisinin sahibiyim aynı zamanda ressamım. Yağmurların ardından gelen, kasaba için nadir olan bu temiz ve güneşli gökyüzünün resmetmekti bugünkü planım. Sanatı kendim için yapmayı seviyorum ve buna gölge düşürecek herhangi bir popülariteden korunmak için bu kasabaya yerleştim. Çalışmalarımı ofisimde yaparım ancak malum korona virüsü nedeniyle dışarı çıkamıyoruz. Şövalemi odama çıkartırken masamın üzerine bıraktığım boya paletlerimi yaramaz Vincent’in patileriyle her yere bulaştırdığını fark ettiğimde verdiğim küçük çaplı tepkiden dolayı korkup sizin evinize kaçmış sanıyorum. Az önce yıkamaya çalışırken de pencerenden kaçıverdi. Anlayacağınız evimde virüsten daha büyük bela besliyormuşum. Vincent adına da gerçekten özür dilerim.
    – Tatlı bir bela, diye ekledim. Gülümseyerek karşılık verdi. Peki, çukur ne için?
    – Haberlere bakılırsa bir süre daha karantinadayız. Bu sırada çalışmalarımı evden yapmayı düşünüyorum. Vincent’e bahçemde alan oluşturmak istedim. Yağmur sularının birikmemesi için çukurun üstünü ızgara ile kapatıp ufak bir baraka yapacaktım. Karşılaşmamız bunların üstüne denk gelince haliyle tuhaf davranışlarda bulundum ve durumumu açıklamam gerekiyordu.
    – Anlıyorum. Ne acayip bir güne başladık. Dilerseniz kedinize ben bakabilirim. Hem karantina günlerinde arkadaş olur bana hem de siz rahat bir şekilde çalışmalarınıza devam edebilirsiniz. “Tabi önce tatlı bela Vincent’in daha iyi bir temizliğe ihtiyacı var” diye ekledim, çitlerin altında bu karmaşanın sebebi değilmiş gibi olanca sakinliğiyle patilerini yalayıp kendini temizlemeye çalışan kediyi göstererek.

    @alpernn28

    1. Çok teşekkürler bu güzel hikaye için. 🙂 Gündemimize de güzel bir atıf olmuş. Diğer oyunlarda da hikayelerinizi görmek isteriz 🙂

  11. Ne olduğunu anlamadan önce kendi evime doğru döndüm, kafamda kan kırmızısı rengin ne olduğu sorusu dolanıyordu. Arkama bakarak evime doğru birkaç adım attım. Sonra komşumun ne yaptığını öğrenmek için sabırsızlanarak geri döndüm. İlk başta tedirgin bir şekilde kapısında bekledim, sonra kapıyı çaldım. Cevap vermesini bekledim, cevap gelmedi. Sonra tekrardan kapıyı çaldığımda kırmızı lekeli beyaz önlüğüyle ağır ağır kapıda belirdi. Yanına giderken kafamı çevirip çukura baktığımda yüzümde bi tebessüm belirdi çünkü sadece bir havuz için kazılmıştı. Heryerde kırmızı pati izleri vardı. Yaramaz bir misafirin eve izinsiz girdiğini anladım. Yanına vardığımda ise benden neden kaçtığını anlamıştım. Çünkü o da buraya insanlardan kaçmak için gelmişti. Kendini bu güzel kasabaya atıp doğadan ilham alıyor ve resimler yapıyordu. Üzerindeki, zannettiğim gibi kan değil yapmış olduğu resmin boyasıydı.Bir an önyargı ile yaklaşıp onun bir canlıya zarar verdiğini düşündüğümden dolayı kendimden utandım.

    Beni içeriye davet ettiğinde dışarıdaki muazzam manzaranın evin içindeki duvarları süslediğini gördüm. bu değerli insan, insanlardan uzaklaşıp kendini doğaya atmış bir sanatçıydı.
    Aynı sebeplerden dolayı burada olduğumuza çok sevindim. Tıpkı benim gibi bir komşum vardı. Bir çırpıda evini gezdikten sonra müsaade isteyip evimin yolunu tuttum.

    Çayımı tekrar doldurup verandaya oturdum. İçime çektiğim yağmurdan sonraki toprak kokusu ile çayımın kokusu karışıp beni büyülülerken, doğayı seyrediyor dağlarda komşumun fırça darbelerini hissedebiliyordum. Çayımı yudumlarken komşumun kapısını çaldığımdaki tedirginlik aklıma geldi, kendimden tekrardan utandım. Önyargılı davranıp komşumun canlılara zarar verdiğini düşünmüştüm. Ancak gerçeği öğrenince bu düşüncemin ne kadar aptalca olduğunu anladım. Ön yargı, doğa dostu bir insanı bile doğa düşmanı gibi gösterebiliyordu. anladım ki insanlar bir şeyi araştırmadan önce karar vermemeli ve yargısız infaz yapmamalıydı.

    Dağların zirvesindeki bulutlar yükselirken manzaranın açıldığı gibi benimde zihnim açılmış ve ruhum ferahlamıştı.
    @rabiagrbzr

    1. Çok teşekkürler vakit ayırıp hikayeye son yazdığınız için. 🙂 İlerleyen oyunlarda bol şans diliyorum şimdiden. 🙂

  12. Gözüme damlayan bir yağmur tanesi kendime getirdi beni, galiba bir süre donup kalmıştım orada. Koşar adım ve aynı zamanda kimseye duyurmak istemeyen adımlarla eve girmek için adeta gölgemle yarışıyordum. Eve girip kendimi güvende hissettiğimde düşünmeye başladım . “Ben biraz önce ne yaşadım ?”. Düşüncelerim birbirini kovalıyordu. Acaba kedinin patisindeki ve komşumun üzerindeki kırmızı lekeler boya mı , boyaysa neden kaçtı peki , demekki gormemem gereken birşeyi gördüğümü düşünmüştü. Yoksa … Hayır söylemek dahi istemiyorum . Bu küçük kasabaya ve insanlarına yakışacak bir şey değil bu. Ama ya düşündüğüm gibi ya o lekeler boya değilde kan lekesiyse, ya komşum bir katilse.

    Olayın üzerinden 2 hafta geçti . Ara sıra verandadan komşumun bahçesini gizlice izliyordum. Fakat o günden sonra onu birdaha görmemiştim. Bana huzur veren bu yer artık bana korku vermeye başlamıştı . Artık bahçeye daha az iniyor, veranda da parmak uçlarımda yürüyordum. Kasabada yeni olduğum için bu konu hakkında diğer kasabalilarla konuşamıyordum. Galiba yanlış anlaşılmaktan korkuyordum . Bilmiyorum .Neyse ki en sonunda güneşin kasabanın üzerine doğduğu nadir günlerden biri gelmişti. Adeta transparan bir elbise giymiş kadının üzerine güneş ışıklarının gelip vücudunu tüm güzellikleri ile ortaya çıkarması gibi , Güneş kasabanın güzelliklerini ortaya sermişti.

    Aradan neredeyse bir ay geçmişti . Havanın güzel olmasindan cesaret aldım herhalde bilmiyorum . Kendimi ormanın yesilliklerine attım . Tabi yine de doğada başımıza ne geleceğini bilmediğimden arkadaşımın hediyesi olan çakıyı yanıma almistim. Koşmaya başladım . Bir süre sonra etrafımda bulunan ağaçlar yabancı gelmeye başladı. Galiba kaybolmustum. En yakındaki yola inmek için yürümeye devam ettim . Oradan daha kolay bulabilirdim veya kasabadan birisi beni kasabaya kadar goturebilirdi. Bir süre yürüdükten sonra nihayet bir ses duydum. Hemen o yöne doğru koşmaya başladım. Şans benden yana olsa gerek sesin sahibinden önce önce yola inmistim . Uzaktan seslendim beni kasabaya kadar götürmesini isteyecektim. Fakat yakinlasinca farkettim ki karşıdan gelen adam katil komşumdu. ıssız bir orman yolunda katil komşum ile basbasaydim. Dünyanın en klişe ölümü olabilirdi bu. 1 aydır içimde biriktirdiğim nefret ve korku kendimi savunmami söylüyordu. Fakat o hiçbir şekilde ifadesini bozmuyordu. Donuk bir ifadeyle uzerime doğru yürüyordu . Sıcak bir ses tonu ile “kayboldunuz galiba” dedi. Bense titrek bir ses tonu ile evet diyerek durumu kabullendim. Eve kadar birlikte yürüdük . O çukuru lekeleri herşeyi anlattı .Vefat eden eşinden kalan tabloları ve onu çizdiği yeni tablo ile anılarını gömüp hayatına devam etmek için açmış oldugu cukurdan bahsetti . Üzerindeki lekelerde yeni çizdiği tablodan bulaşmış üzerine .O günkü yabani tavrından dolayı üzgün olduğunu dile getirdi. Daha sonra derin bir nefes alarak yolun ve sohbetin tadını çıkarttım .

    Bir anlık öfke ve korkuyla çakıya sarılmış olsaydım belkide şuan bambaşka pişmanlıklar içerisinde olacaktim . Belkide Önyargımın tetikçisi olacaktım . Huzur ve mutluluğu çok kolay kaybetmiştim . Lakin bulması bukadar zor olan birşeye daha sıkı sarılmak lazımdı.

    (Yazım yanlışlarını duzenleyemedim aceleden, ayrıca olay örgüsü saçma geldiyse kusura bakmayın lütfen. İlk kez hikaye yazıyorum. ). İyi geceler diliyorum
    @barsyms

    1. Bu güzel hikaye ile bir anlık öfke ve korkuyla hareket etmemeyi bize bir kez daha hatırlattığınız için teşekkür ederiz. 🙂 Diğer hikaye oyunlarında şimdiden bol şans dilerim. 🙂

  13. Komşunun çite doğru bakan penceresinde bir kıpırtı olduğunu fark ettim. Sanırım sanatçı komşum, benden hoşlanmamıştı. Benim halen orada olup olmadığımı kontrol ediyordu. Merhabalaşmamıştık bile! Neden benden hoşlanmasın ki! Halbuki sanat ilgimi çeken bir alan. Küçükken resim yapmayı çok severdim. Belki de tekrar başlamalıyım. Sahi komşum sanatın hangi dalını icra ediyor olabilir. Yoksa saklamak istediği bir şey mi var? Bir sanatçının bahçesinde koca bir çukurla ne işi olabilir. Zihnini bu düşünceler kurcalarken bir yandan kırmızı boya aklında belirir. Yoksa bu boya kan olabilir mi? Komşumda kendini sanatçı olarak tanıtan azılı bir katil. Şehrin hüzün veren yağmurları yetmiyormuş gibi birde deli saçması bir katille uğraşmak mı? Tam hayatıma yön vereyim derken…
    E.O.

    1. Oyuna katıldığınız için teşekkür ederim! Biraz yarım kalmış gibi görünüyor hikaye devamı var mı acaba yoksa bu kadar mı? 🙂

  14. Kırmızı toprak bulmuştur.O topraktan boya çeşitleri yapacaktır.Ebru boyası,yağlıboya,sulu,boya,duvar boyası gibi.Çünkü kırmızı insanların mizahını diri tutar uyarır.kırmızı ben burdayım benimle ilgilen der.insanlar uyarmak istediğinde kırmızıyı kullanır.Sanatçı işe kırmızıyı ruh haline göre kullanır.Bu sanatçı insanların dikkatini çekmek için bir proje kapsamında çalışıyor olabilir.bu yüzden gizemini korumak isteyip komşusunu görmemezlikten gelip içeriye girmiştir.Sanatçılat gizemli olmayı severler .Bütün ifade şekilleri çizim tasarım ve renkleri kullanaraK kendilerini ifade ederler.HER ZAMAN MUTLU VE OLUMLU YAŞARLAR.

  15. Biraz durup düşünmek istedim ve vera dama döndüm. Gördüklerim karşısında bir hayli şaşkın ve korkmuştum. Farklı bir şeyler oldugundan emindim ama nasıl öğrenecektim? Huzur bulduğum bu alanda beni de mutsuzluk yarışına iten birsey vardı. Günlerdir uyuyamıyor yan komşumun neyin peşinde olduğunu olduğunu merak ediyordum. Korkuyordum. Acaba tehlike bana cok mu yakındı? Gidip sormalıydım? Tabi birden değil. Önce tanışmam gerekiyor. Belki de göründüğü gibi değil belki de ben korkularıma fazla esir oldum. Günler sonra tüm cesaretimi toplayıp ziyaretine gittim. Kapısını çaldım. Hala endişeliyim ama harikulade bir neşe ve kibarlık ile karsılandım. “Hoşgeldin.”
    Bir an olsun rahatlamak istedim. İçeri girdim, gördüğüm manzara karşısında büyülendim. Evet yan komşum bir sanatı bir ressam idi. Sohbet etmeye devam ettik. Kendisinin burayı atölye olarak kullandığını ifade etti. Ben bu sırada günlerdir düşündüğüm korkunç düşünceler için içten içe utanmıstım. Öyle ki atölye aynı zaman da hayvanlara açıktı. Serbest bir sekilde gezebiliyor, uyuyabiliyorlardı. Muhabbet ederken geçenler de bir kedinin boya paletine basıp kaçtığından bahsetmişti yüzümdeki kızarmaya engel olamıyordum. Zaman su gibi geçmiş akşam çökmüştü bile. Sohbeti sonlandırıp komsumun evinden ayrıldım. Şimdi herşey olması gerektiği gibiydi. Verandama döndüm. Kahkahalarıma engel olamadım sanki yağmur da bana eşlik ediyor gibiydi. Üzerime aldığım battaniye ile manzaramı izlerken öylece uyuyakalmıştım. (Busra.deniiiz)

    1. Ellerinize sağlık, çok teşekkürler katıldığınız için. 🙂 Diğer oyunlara da katılmak isterseniz ikinci hikaye yayında. 🙂

  16. Birden içimde telaş, merak ve korkuyla karışık çözemediğim duygular kıpırdandı. Ve onlarca soru zihnimde.. “kedinin ayakları ve komşumun önlüğü’ndeki kırmızı lekeler neydi” “bahçedeki çukur ne için açılmıştı” “komşum neden benden kaçtı” “yanıbaşımda yaşayan bu kadın kimdi” ..
    Ve bu soruların öncesi ve sonrasında takip eden diğerleri..
    O günden sonra hayatımda ki hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağını bilmeden…
    O gece, zihnimin farklı farklı senaryolarla yazdığı kabuslarla geçti. Gün ağarırken, nefesimi tutmaktan öksürerek uyandığımda, yan bahçeden sesler geldiğini duymamla kalbimin yerinden çıkacakmışcasına çarpması bir oldu ama “merak”dediğimiz hem cennet ve hem cehennem duygusu korkumun önüne geçerek cama koşmama neden oldu.

    @deryalarayolculuk
    Çok da düşünmeden hızlıca yazdım😂şimdi bu geldiği noktadan sonra biraz düşünmem gerek😅😘

    1. Bu kısa hikaye çok güzel bir mesaj verdi hepimize devamı olsa keşke 🙂 İkinci hikaye de yayında katılmak istersen 🙂

  17. Bir süre hareket edemedim ayaklarıma söz geçiremiyordum resmen. Beynim koş eve git kapıyı kilitle derken meraklı ruhum neler oluyor burda diye can atıyordu. Ben yaşadığım ikilemle savaşırken perdenin hareket ettiğini gördüm beni izliyordu evet evet apaçık beni kontrol ediyordu sakin oldum yavaşça arkamı döndüm eve koşmaya başladım. Burda garip şeyler oluyordu galiba kandı galiba değil kesin kandı bu ama ne kanıydı çıldırmak üzereydim çok güzel kapı komşum bi katildi yani yoksa hayvanları mı kesiyordu pis cani. Düşüncelerime tokmak gibi vuran bu ses kapıydı kapı çalıyordu beni öldürmeye gelmişti işte. evet komşumdu gelen ölmek istemiyordum. Hemen mutfağa koştum en büyük hatta tek bıçağımı aldım terleyen avcumda bıçağı kavramaya çalışırken yorulmuştum bile. Derin bir nefes aldım ayağımı yere bıçağımı elime sabitledim ve kapıyı açtım. Gözlerimin karşısına çıkan ilk şey kanlı önlük oldu bayılmamak için kendimi zor tutuyordum. Bıçağı arkama saklamıştım gözlerine bakmak istiyordum ama bakamıyordum. “ pardon….“ dedi sözünü tamamlamasına fırsat vermeden kaldırdım bıçağımı “bana dokunursan öldürürüm seni “ dedim kahkaha atmaya başladı öyle sesli kahkaha atıyorduki şaşkına uğradım. Anlam veremedim “ siz bunu şey mi sandınız ? Kan “ kekeleyerek değil mi ? Dedim bir adım uzaklaştım ama bıçağı indirmedim. Gözlerini gözlerimden ayırmadan önlüğünü çıkardı. Eliyle bıçağımı indirdi karşı koymak istedim fakat teslim olmuştum çıkardığı önlüğü elime verdi. Kan değil boya olduğu apaçıktı. Benimki orta olsun lütfen deDi ve verandaya geçtiğini belirtti.Resmen dalga geçti benimle ama anlam veremedim.merak etmiştim Kahveleri yaptım hemen. Karşısına oturdum. Ben dedi bu kasabaya 3 yıl önce taşındım sessiz sakin doğa güneş hepsi bana ilham verecek daha başarılı olacaktım. Benim buraya gelmemden pek hoşnut olmadılar düzen bozduğumu gereksiz gürültü yaptığımı söylediler. Direndim ama bir şeyler ters gidiyordu neden beste yapamıyorum neden diye çok düşündüm düzenimi değiştirdim, uyku saatimi, , yemeklerimi ve en son en sevdiğim ve bana ilham veren renge boyadım Her şeyi her yeri piyanomun her tuşunu bile vitrinin yansımasından kendimi gördüm çıldırmış gibiydim beceriksizliğimi örtmeye çalışıyordum belliydi o gördüğün çukuru açtım ve her şeyi içine attım Yakmaya karar verdim dedi yükselen dumanlara bakarak kahvesinin son yudumunu aldı ve bana dönerek “insanın ilhamı yaratıcılığı Sukünetindedir içindedir kalbindedir onu başkasının gülümsemesinde doğan güneşte yağan yağmurda ararsa herhangi biri olmadığında sonuç hayal kırıklığı” dedi küçük kırmızı valizini göstererek. Teşekkür etti gülümsedi ve ben bir şey söyleyemeden valizinide alıp gitti.

    1. Vakit ayırıp katıldığınız için çok teşekkür ederim. Bundan sonraki oyunlarda bol şans diliyorum. 🙂

  18. Ne vardı o çukurun içinde? Yan komşum bir katil miydi yoksa? Ne yapmalıydım şimdi? Işık hızında binlerce soru geçmişti aklımdan. Çukurda ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Ama yan komşum bir katilse beni de öldürebilirdi. Belki de sanatı buydu. Cinayeti güzel sanatların bir dalı olarak** icra ediyordu. Bu korkunç fikri aklımdan atıp hızlıca evime döndüm. İçimi kemiren, beni neredeyse yiyip bitiren bir merakla ne yapacağıma karar vermeye çalışıyordum. Binlerce düşünceyle evin içinde dönüp dururken, birden, mutfakta hiçbir şeyden haberi olmadan çatal ve kaşıklarla birlikte kullanılmayı bekleyen bıçağı gördüm. Yavaşça oraya yöneldim. Bıçağı kavrayıp iyice inceledim. Suratımdaki korkunç ifadeyi bıçaktaki yansımamda görebiliyordum. Kanım donmuştu.

    Girdiğim kısa süreli şoktan zilin çalmasıyla hemen çıkıvermiştim. Elimde bıçak olduğunu unutup merakla kapıya doğru yürüdüm. Delikten baktığımda onu gördüm. Yan komşum üstüne kan mı boya mı bulaştığını bilmediğim önlüğünü çıkarmış ve sanki hiçbir şey yokmuş gibi kapının arkasında ona kapıyı açmamı bekliyordu. Korkuyla karışık bir heyecanla bıçağı arka cebime sıkıştırdım. Görünmesin diye üzerime kapının yanındaki askıda duran uzun, beyaz hırkamı giydim. Hava zaten sıcaktı ve ben zaten yeterince ter dökmüştüm. Derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım.

    Kapının önünde durmuş, hayatımın en gergin anını yaşıyordum. Bir süre bakıştık. Tek kelime edemedik ikimiz de. Sonra birden, nasıl bu kadar rahat olabildiğini anlamadan kendime geldim.

    -Hoş geldiniz.

    Elimle onu verandaya yönlendirdim. Verandaya çıktığımızda bahçeye doğru kaçamak bir bakış attım. Hala binlerce soru vardı aklımda. Korkuyordum. Ama şimdi hiçbir şey belli edemezdim. Tam oturacakken, son dakikalarımı hayatımın en gergin dakikaları haline getiren yan komşumun belinde parlayan silahı gördüm. Korkudan gözüm karardı. Buraya beni öldürmeye geldiği belliydi. Hızlı davranıp arka cebimdeki bıçağı çıkardım, gözüm dönmüştü. Hiç düşünmeden bıçağı sırtına sapladım. Yere yıkıldı. Yüzünde anlamsız, hiçbir şeye benzemeyen bir ifade vardı. Kanı verandada biriken yağmur sularına karıştı. Biri görmeden onu buradan çıkarmalıydım. Cesedini sürükleyerek bahçeye çıkardım. Kanı her yere akıyordu. Çitleri kırıp onu kendi bahçesine sürükledim. Çukuru gördüm. Boştu. Nasıl yani? Bir anlık şoktan sonra kendime gelip onu çukura ittim. Kürek, kürek lazımdı şimdi. Etrafıma bakındım, yoktu. Evin arka kapısı açıktı. İçeri girdim, az önce yan komşumun elinde gördüğüm kürek yerde duruyordu. Uzanıp aldım. Aceleyle evin arka kapısından bahçeye çıktım. Kanım dondu. Kendi bahçemde durmuş, şok içinde bana bakan yansımamı gördüm. Üzerime baktım, beyaz hırkamın üzerinde kan lekeleri vardı.

    **bkz. Thomas de Quincey – Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet

    İnstagram @hsyndmr96

    1. Sonu biraz karamsar olsa da son derece farklı bir kurgu olmuş gerçekten. Ödül töreni için instagrama bekleniyorsunuz 🙂

  19. Bir anlık da donuk bakışlardan sonra hemen sağ tarafa döndüm kedinin sesi geliyordu çok korkmuştum veranda sağ tarafından basamaklarla yukarı çıktım koşuyordum aklımdan büyük bir gürültü ve çığlık sesleri gelmeye başladı Evet tam ensemde o nefesi hissediyordum. Arkamdan geliyorlardı koşuyordum mümkün olduğunca daha hızlı bir şekilde koşuyordum neredeyse yakalanıyordum sanatçı sandığın kadın 39. Cinayetini işlemek için tam da benim yan dairemi seçmişti., yere kapaklandım ve ardından kafama bir kürek geldi bayılmışım. Uyandığımda john malerman dan kafes kitabım yere düşmüştü.. Hava kapalıyken yorgunken okuduğum kitabın içine uykuyla içine dalmışım..😂@ozenozen

    1. Çok kısa ve öz olmuş gerçekten 🙂 Çok keyif aldım okurken, ellerinize sağlık. Sıradaki hikayeye yorumunuzu da merakla bekliyorum 🙂

  20. Sahi neydi onu bundan alıkoyan ? Neden hızlıca uzaklaştı ?
    Çukura doğru yaklaşmak istedim. Tedirgin bir şekilde yaklaşırken:
    “Dur gitme” diyerek seslendi. Kapıya doğru yöneldim, elinde iki kahve fincanıyla birlikte bana doğru gelerek
    “Madem bu kadar merak ediyorsun birlikte gitmeye ne dersin?” diyerek kahve fincanlarından birini bana uzattı. Merakım, giderek artırıyordu. Çukura doğru yaklaştıkça bana kendini tanıttı:
    “Adım, Ahsen, peki ya siz kimsiniz?” diyerek gülümsedi. “Merhabalar, ben Merve” diyerek başımı salladim. Çok geçmeden çukura vardık, ve çukura indiğimizde gözlerime inanamadım. Etrafımda renk renk tablolar, ve her tablonun yanında bir zarf…
    Yıllar önce şehrin kalabalık gürültüsünden uzaklaşma kararı alıp bu kasabaya yerleşmiş. Çizmiş olduğu her tablonun, vurulan her fırçanın, hayatından ve hayallerinden izler taşıdığını söyledi. Yazılan mektupların yaşadığı bazı an’larina ait, bazılarının da gerçekleşmesini istediği düşlere ait yazılar olduğunu belirtti.

    15 sene boyunca şehirde koşturmaca içinde yaşamış. İnsanların onu onaylaması, onu sadece çok ünlü bir ressam olduğu için, çok büyük şirketlerde çalıştığı, çok önemli eserlere imza atarak ünlendiği ve bu sebeple onunla arkadaş edinmelerinden çok sıkılmış.
    Alınan evler, ödenen krediler, satılan mal mülk her ne varsa ardına bile bakmamış. Bunca yılın ardından kendini hayatına adamış. Daha fazla dayanamayıp “Peki ya neden bir çukur?, koskoca bahçen dururken, neden böyle karanlık bir yer? diyerek irdeledim.
    “Yaşadığım şehir çok büyüktü, bu kasabaya ilk taşındığımda kendime hayatımdaki herşeyi anlamlandıracağım demiştim” diyerek devam etti. “Bir çukur kazıp o çukurun kendi dünyam olacağını hissettim. Büyük bir çukur kazdım, gittikçe de büyüteceğim bir çukur olmalıydı. Daha fazla hayal kurup içerisine daha fazla tablomu koyabileceğim bir çukur. Senelerce bir yarış içinde, bir uçurtma gibiymişim meğerse. rüzgarda oradan oraya savrulup durmuşum, ipimi tutan birisi olmamış. Artık o uçurtmanın ucunda beni asla bırakmayacak düşlerim var. Şu etrafında ki ağaçlara bak, şu kuşların melodisine, şu bulutların geçişine bak… Hayat yoluna eşlik eden manevi duygularından ibaret aslında. Sınırlarını aşmadıkça herkesleşirsin. Herkesle aynı bahçede filizlenen bir tohum olmak mı istersin yoksa kendi düşlerini, kendi hayatını tonlayan bir ressam mi ? Ben herkesleşmedim. Benim her tonum kendi yolumda bana özgü olmalıydı..
    Yaşadığım hayatı yoluma eşlik edenlerle sevdim. Ve sen güzel kadın,
    Bir hayalin varsa bunu yapabilecek gücün vardır demektir. O gücü kullan. Birkaç kişinin elini sıkı sıkı tut. Onların hüzünlerine de sevinçlerine de ortak ol. Kendinden başka kimseyi hayatının merkezine koyma, çünkü bu senin hayatın. Onu başkalarının almasına izin verme. Yoksa o uçurtma gibi savrulursun oradan oraya…
    Unutma “Bu yalnızca senin hikayen”..

    Sevgiyle, umutla kalalım.💙
    Instagram @merverdogan1905

    1. Ne kadar önemli bir mesaj veriyor bu hikaye. Çok teşekkürler bizimle de paylaştığınız için 🙂 Önümüzdeki oyunlarda bol şans diliyorum 🙂

  21. İçimden bir his yine üstüne vazife olmayan işlere karışıyorsun, git evine diyor… Fakat içimdeki diğer ses ise, o çukurun içinde ne var merakına itiyor.
    Ömrüm boyunca hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanarak yaşadım. O kedi beni buraya kadar boşuna getirmedi. Yanlışlıkla bahçeme girmiş bir kedi değildi. ”Peşimden gel.” diyordu sanki. Çitlerin arasında bahçeyi seyre koyuldum. Komşum pencerenin arkasındaki beyaz perdeden beni izliyordu. Her ne kadar beynim ”Dur artık! Haddini aşıyorsun. İzin almadan başkasının bahçesine mi gireceksin? Ya adam bir katilse ve o çukurda da cesetleri varsa… Kendini o cesetlerin arasında görmek istemiyorsan hemen evine dön.” dese de ben onu dinlemedim ve usulca yürüdüm çukura doğru. Çukurun yanı başına geldiğimde gördüğüme şok oldum. Çukurun içerisinde birbirine sarılmış vaziyette bir anne ile bir erkek çoccuğu heykeli vardı. İşin şok edici tarafı ise bu heykellerin üstünde insan kanını andıran kırmızı bir boya vardı. Dehşete kapılmıştım, ellerim, dizlerim, ayaklarım ayrı ayrı titriyordu. Sanki o çukur beni içine çekiyordu. O çukurda yatanlar sanki heykel değil de bir insandı. Bunların ne manaya geldiğini anlamam gerekiyordu.
    Bir çıtırdı sesi ile irkildim olduğum yerde. Hemen kafamı çevirdim ve bir baktım ki bahçemdeki kedi… Bir iki saniyelik bakışmanın ardından evin açık penceresinden evin içine atladı, kırmızı patili kedi. Komşum ise hala aynı yerden beni izliyordu. Kendime gelmeliydim. Bunların bir anlamı olmalıydı. Tüm cesaretimi topladım, bulunduğum yerden kalkıp komşumun evinin kapısına doğru yürüdüm. Yürüyordum fakat içimde bir korku da vardı. Ama meraklıydım. Her şeyin manasına erişmeliydim. Ben buraya kadar boşuna gelmiş olamazdım. Hafif ürkek bir şekilde kapı tokmağına iki kez vurdum. İkinci tokmağı vurmamla beraber içerden ağlak bir ses tonuyla ”Gittt burdan!” diye bağırdı adam. ”Amacım sizi korkutmak veya sizi endişe verici bir duruma sokmak değil. Konuşmak ve tanışmak istiyorum sizinle. Ben yan tarafınızdaki evde oturuyorum.” dedim bir hışımla. Korkudan o kadar hızlı konuşmuştumki adamın beni anlayacağını sanmıyorum. İçerden tekrardan aynı ses yükseldi lakin bu sefer daha yüksekti sesin şiddeti ”Giittt burdann”. Kapının yanındaki camdan adamı görebiliyordum. Şöminenin yanındaki duvara sırtını dayanmış, kırmızıya boyanmış ellerini başına vermiş ağlıyor. O görüntü karşısında paramparça olmamak elde değildi. Bir anda pencereden kedi beliriverdi. Tüm kuvvetiyle kapı koluna bastıran kedi, bana kapıyı açmıştı. Olanlar karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyordum. Lakin o adamın içini yiyen şeyi ve o bahçedeki çukurun manasını öğrenmeliydim. Yavaş adımlarla adama doğru yürüdüm. Her duruma karşı kapıyı da sonuna kadar açtım, kaçmam kolay olsun diye. Yürüdüm, yürüdüm ve artık adamın dibindeydim. ”Merhaba” dedim ürkek bir ses tonuyla. Adam kan kırmızısı olmuş gözleriyle bana baktı ve ”Ölüm bedenin mi yoksa ruhun mu yokluğudur?” sorusunu sordu. Dilim donmuştu artık. Durup dururken neden ölümden soru sorduki bu adam. Ah bu merakım… Başıma bir iş açacağı belliydi. O gün bugünmüş. Adam sorusunun cevabını beklemeden atıldı söze:” Ölümün bir yokluk olduğunu biliyordum. Ve bu zamana kadar da yokluğu hem bedende aramıştım. Ta ki karımla çocuğumu kaybedene kadar. Ben bir heykeltıraşım. Birgün mermer almak için çıkmıştım evden o sırada eşimle çocuğum birbirine sarılmış bir şekilde uyuyordu. Evde gaz kaçağı olmuş ben çıktıktan sonra ve eve geldiğimde her ikisi de ölmüştü. İşte o zaman anladım ölüm sadece bedensel bir yokluk olmadığını. Ölüm dediğin kanlı olurdu, ölüm dediğinde bağrış çağrış yakarış olurdu. Oğlum ve karım sessiz sedasız gitmişti.” O sırada ben de gözyaşlarıma hakim olamadım. Döküldüler birbiri ardınca. ”Peki o bahçedeki çukurun manası nedir?” kısık bir ses tonuyla. Adam ayağa kalktı, derin bir nefes aldı. Gözü çukurdaydı. Dayadı ellerini pencere ve bana baktı: ”Karım ile çocuğum eski evimin bahçesinde kaldılar. Onlar öldükten sonra duramadım o evde. Kaçtım geldim buraya. Bende heykellerini yapıp burada bir mezar yapmak istedim onlara. Asıl mezarlarında ayrılar ama burada yan yanalar. Çukuru büyük kazdım çünkü öldüğümde ben de onların yanına gireceğim, onlar gibi sessiz sedasız olacak benim ölümüm de.” Heykellerin üstüne döktüğünüz o kırmızı boya neyin sesi efendim? dedim lafını bitirir bitirmez. ”Deminden dediğim gibi ben ölümü hep kanlı ve acılı olarak bilmiştim. Ama onlarınki öyle olmadı. Belki bu yüzden alışamadım onların ölümüne. Hala bir yerlerden çıkıp geleceklermiş gibi hissetmekten alıkoyamıyorum kendimi. Ben de üstlerine bu kırmızı boyaları dökerek bildiğim ölüm algısına tasvir ettim onları. Bir ihtimal alışırım ölümlerine diye.” dedi gözleri dola dola. Hiçbir şey demeden çıktım evden ve evime geldim. Verandada bıraktığım soğumuş çayımı aldım ve mutfağa geçtim. Kapattım kapımı, penceremi. Ve kendime şunu sordum: ”Senin ölümün nasıl olacak, bir beden yokluğu mu yoksa bir ruh yokluğu mu?”
    İnstagram Kullanıcı Adı: @onrblt7

    1. Okurken oradan oraya savruldu durdum zihnim, kalemine sağlık Onur 🙂 Teşekkür ederim.

  22. Kendine gel. Kendine gel! Gök gürültüsüyle irkildim. Ne kadar zamandır burada dikiliyordum? Tepemde hızla kümelenmeye başlamış bulutlardan biraz sonra bastıracak olan sağanak yağmurun ilk habercileri olan ılık damlalar yüzüme çarptığında irkildim. Çukur! Ne çukuru?
    Su birikintilerine basıp, etrafa su sıçratarak kalçama kadar gelen çitin üzerinden atladım. Çukura yaklaştım. Büyük, çok büyük, ve derin. Dibini görmem için biraz daha yaklaşmam lazım ama kenarlara atılmış toprak çok gevşek, ayağımın altından kayıyor. Biraz daha yaklaşsam? Komşum nerede? Kafamı kaldırdığımda elinde kürekle bana doğru koşan komşumu gördüm. Çukurun dibine bakamadan hızla geri sıçradım.
    Gözleri kan çanağı, günlerdir uyumamış. Üzerindeki önlüğe sıçramış kırmızı lekeler bana tek bir şeyi hatırlatıyor. Kaç! Hemen şimdi! Hızla dönüp, eve doğru koşmaya başladım. Yağmur başlamıştı bile. Tam çitin üzerinden atlayacakken ayağım kaydı, çamurlu yere kapaklandım. Şimdi duramazdım, dizlerimin üzerinde doğruldum, çite uzandım. Ellerime batan kıymıklarla yüzüm buruşsa da acıya aldıracak halde değildim.
    Çabuk ol, acele et, hemen arkanda olabilir. Tüm gücümle ayağa kaktım, dizimde ve ayak bileğimde bir sızı hissettim. Çitin üzerine eğildim, tişörtüm sıyrılmış, kıymıklar bu sefer de karnıma batıyordu. Aldırmadım, ayaklarıma kendimi diğer tarafa ittim. Yere kapaklandım.
    Bir süre neresi yer, neresi gök farkına varamadan emekleyerek çitten uzaklaştım. Nefes nefese ayağa kalkıp arkama baktım. Yok! Kimse yok! Titriyordum, her yerim titriyordu. Canım yanıyor, yağmur da hızlanmıştı. Yere çarpan damlaların sesi uğultuya dönüşüyordu. Topallayarak çite yaklaştım, çukurun başında kürekle bekleyen komşum bana dönmüş bakıyordu. Şaşkın mı? Yoksa kızgın mı? Yağmurun altında dikilmeye ve bana bakmaya devam ediyordu.
    Eve gir, polisi ara! Hemen! Topallayarak eve girdim. Kapıyı arkamdan kilitledim. Mutfak masasının üzerindeki telefonuma uzanan ellerimin titremesine aldırmadım. İlk taşındığımda aklıma yazdığım acil telefonlardan biri olan polisi tuşladım. Sinyal yok! Burayı seçme sebeplerinden biri daha işte! Sadece verandaya çıktığında çeken telefonunla mutlu musun? Al sana doğayla iç içe bir yaşam!
    Titreyerek kapıyı araladım. Kimse yok görünürlerde. Elimde telefonla verandaya çıktım, hemen polisin numarasını tuşladım. Yok, yine sinyal yok! Yağmur var gücüyle dökülüyor. Gök yüzünü kaplayan karanlık bulutlar etrafı karartmış.
    Verandadan inerken ayak bileğimdeki sızının arttığını fark ettim. Bahçeye inerken bir taraftan çite bir taraftan telefonuma bakıyordum. Bahçe kapısına iyice yaklaştığımda telefonumdaki bir tek sinyal çizgisiyle içim ferahladı. Hemen polisin numarasını tuşlayıp telefonu kulağıma götürdüm.
    Gözlerimi çitten ayırıp kafamı bahçe kapısına doğru çevirdiğimde karşımda komşumu görüp küçük bir çığlık attım ve o panikle telefonumu yere düşürdüm. Komşum mahcup gülümsedi.
    “Lütfen!” dedi. “Lütfen kızmayın. Aslında niyetim daha minimal çalışmaktı ama işler biraz çığırından çıktı. Ah bu ilham perisi! Bahçenize akan boyayı kendim temizlerim. Lütfen kızmayın!”
    Yutkundum. “Ne boyası!”
    “Su bazlı merak etmeyin, hemen çıkar. Çok harika olacak, görseniz. Üç boyutlu bir çalışma, eserin içine girebileceksiniz. İsmi de “Hayat Çukuru!”.”
    Telefonumdan gelen “alo” sesine aldırmadan olduğum yere çöktüm. Derin bir nefes aldım. Neyse ki boya su bazlıymış.

    1. Son 7’de olan bu muazzam hikayeye bayıldım. Ellerine sağlık Bengü! (Sonra hikayenin sahibi ödül vermek için gönüllü olarak yarışmadan çekildi. :))

  23. Kalbim göğüs kafesimi delercesine çarpıyor; beynime giden ince kıvrımlar ise yan bahçedeki çukura doğru hızlıca sürünerek ilerliyordu. Ellerim titriyordu. Sonunu getiremediğim romanımın içinde bulmuştum kendimi. Yağmur yağıyor, gök gürlüyordu. Başarısız yazar, yan komşusunun cinayetlerini açığa çıkarmak için tehlikeli bir oyun oynuyordu. Ancak hayattaki başarısızlıklarına bir yenisi daha ekleniyordu. Kendi oynadığı oyunun kurbanı oluyor, katili açığa çıkaramadan yan bahçedeki çukurda buluyordu kendini. Canlı bir şekilde gömülüyordu. Tıpkı edebiyat dünyasındaki her başarısız girişimi sonrası yavaş yavaş ama kesin ve keskin bir kararlılıkla yok olması gibi.

    Ya her şey ucuz bir romanda tasarlandığı gibi değilse. Polis sirenleri, yağmur, çukurun başında toplanan kalabalık, boş bir çukur, masum bir komşu ve aptal bir ben… Kalp atışlarım hızlanıyordu. Kaçmalıydım. Polisi aramalıydım. Verandamdaki kırmızı pati izleri çukura doğru gidiyordu. Çukura gitmeliydim. İçine bakmalıydım. O esnada komşum kürek ile başıma vurursa… Ve çukura düşersem… Canlı canlı gömülürsem… Kaçmalıydım. Ayaklarım hareket etmiyordu. Daha dün izlediğim filmde, yine yağmurluydu hava. Katil, bir ressamdı. Resmettiği modelleri öldürüyordu. Ama hepsini değil. Sadece yirmi altı yaşında olanları. Kadın erkek ayrımı yapmadan. Çünkü… Çünkü kaçmalıydım. Yan komşumun evindeki ışıklar sönmüştü.

    – Merhaba!

    Korkudan olduğum yerde sıçradım. Tüm vücudum tir tir titriyordu. Buraya kadarmış. Hayatım, başarısız girişimlerle dolu hayatım, film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye tenezzül bile etmemişti.

    – Islanıyorsunuz. Şemsiyenin altına girin lütfen.

    İrkilerek sesin geldiği yöne doğru yöneldim. Yüz hatlarını tam seçemiyordum. Yağmur tüm şiddetiyle saklıyordu sanki katilimi benden. Korkudan kımıldayamıyordum. Ben şemsiyenin altında giremeyince, şemsiye benim üzerimde konumlandı.

    – Buyurmaz mısınız? Ihlamur veya nane limon içelim. Hasta olacaksınız.

    Ürkek adımlarla şemsiyenin gittiği yönde ilerlemeye başladım. Yan bahçede çukurun yanından geçtik. Göz ucuyla baktığımda bir piyano, büyük bir şövalye, tuval ve bir kaç tane kova gördüm.

    – Kulağa saçma gelebilir, daha doğrusu delice. Ama benim meslek sırrım da bu. Yağmurlu havalarda gözlerimi kapatarak resim yapıyorum. Doğayı dinleyerek. Yağmur taneleri piyanoya çarptıkça, doğayla daha da bütünleşiyorum. Ayrıca kovalardaki renkler de yağmur ile karışınca ortaya gerçekçi bir trajedi çıkıyor. Tuvalde katlettiğimiz doğanın gözyaşları gizlenmiş oluyor.

    – Vera-ndam-daki kı-kırmı-zı pat-iiz-lerii… Bu çuk-urd-aan… Bee-yazö-nlük… Kı-kırm-ıızı…

    – Yan komşum bir seri katil! Şimdi anlaşılıyor neden bu kadar korktuğunuz. Ama haksız da sayılmazsınız. Siz, kitabınızdaki başarısız yazar… Ben, dünkü filmdeki katil ressam… Mükemmel manzarası olan bir kasaba… Yağmur! Yağmur en önemli detaydır. Gözlerinizi kapatın. Sadece yağmura kulak verin. Yağmurun size nüfuz etmesine izin verin. Tüm gözeneklerinizden içeri girmesine, sizin bir parçanız olmasına izin verin. Ki böylece tuvalde gerçek bir trajedi resmedilmiş olsun.

    Instagram hesabı: @kivancfk

    1. Ne güzel bir yol doğa katliamına değinmek için, çok teşekkürler paylaştığınız için 🙂

  24. Korkuma engel olamıyordum. Aklıma gelen ilk ve tek şey… kan, ölüm, komşumun bir katil oluşu. Sakinlememem gerektiğini kendime hatırlatmaya çalışsam da beceremedim. Ta ki nazik bir ses bana ‘Merhaba’ diyene dek. Karşımda duruyordu işte. Sıcak bir gülümsemeyle beni kendime getirmeye çalışıyordu.
    ‘İyi misin? İçeri gelmek ister misin? Çok ıslanmışsın. Hem kuruyup ısınmış olursun hem de sıcak bitki çayım var. Belki sohbet etmek istersin?’
    Ne demem gerektiğini bilemiyordum. Kendimden utanmalı mıydım komşumu hiç tanımadan katil damgası koyduğum için? Ama bu havada kim elinde bir kürekle kocaman bir çukur açar ki? Gitmezsem işlerin daha tuhaf olacağını düşünerek ‘Tabii olur. Çok teşekkür ederim teklifiniz ve inceliğiniz için’ diyerek içimdeki merakı da dindireceğimi düşünerek tedirginlikle komşumla eve doğru yürümeye başladım.
    Salona girdiğimizde her şey kafama dank etti ve önyargıya olan nefretimi sürekli dile getiren ben, masum bir insanı böyle bir şeyle içten içe suçladığım için kendimden utandım. Komşumun bir sanatçı olduğunu unutmuştum. Salonun ortasında boy boy tuvaller, kırmızının hiç görmediğim tonları ve az önce üstünde kan olduğunu sandığım o beyaz önlük… Koltuğa oturdum ve komşum az sonra elinde bitki çaylarıyla yanıma gelerek ‘Rahat et lütfen. Tanışma şansımız olmadı, ben Lara.’
    Mitolojiye merak duyduğumdan bu ismi duymak içimi hiç rahatlatmadı. Latin mitolojisinde Lara isminin ölüm perisi anlamına geldiğini biliyordum ve insanlar benim inancıma göre hayatlarında isimlerinin izlerini fazlasıyla taşıyorlardı. ‘Öyle oldu maalesef. Ben de Yaren, memnun oldum’
    Ölüm Tanrısı… Bu fikir aklımdan çıkmalı. İçimi rahatlatmak için bir cesaretle ‘Ne yapıyordun bahçede öyle? Beni görünce hemen içeriye girdin’
    ‘Seni görünce kaçırmak istemedim, hemen yanına gelip tanışmak istemiştim. Bahçemde de bir çukur açıyordum, temel atıp oraya bir atölye yapacaktım. Sırf sanatımı icra edeceğim özel bir yer olsun istemiştim.’
    Bir kez daha kendimden utandım. Ben ne ara insanlar hakkında böyle düşünen biri olmuştum. Yavaş yavaş sıcaktan mı bilmiyorum vücudum uyuşmaya başlamıştı. Bahçedeki çukura bakmak için yavaşça yürüdüğüm zaman çukurun içinde parçalara ayrılmış insanlar görünce kalakaldım. Ne yapacağımı bilemez, Lara’ya döndüm. O gülümsemesini bozmamış bir şekilde oturmuş beni izliyordu. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynamıştı benimle. Kaçmak istedim ama kaçmak için gücüm kalmamıştı. Gözlerim yavaşça kapanırken duyduğum son şey,
    ‘Tanımadığın insanlara bu kadar güvenip, verdikleri şeyleri rahatlıkla içmen sonunu getirdi. Ne basit bir ölüm… Bir sonraki hayatında herkese bu kadar güvenip dost bellememelisin Yaren. İsminin anlamı gibisin, herkesle dost olmaya çalışıyorsun ama bu dost seni az sonra çukura götürüyor. İyi uykular…’

    instagram: aleynaltekin

    1. Komşunun katil çıkmasını hiç beklemiyordum. 🙂 Teşekkürler katıldığınız için! 🙂

  25. Öylece bakakalmıştım. Sanki bir beyaz balinanın nefesini hissediyordum havada. Hayvanları anlaması zordur dilleri yok ama hisseleri vardır. Hele kedileri anlaması daha zor gelir bana. Nereye gidiyor kimlere sevdiriyor kendini belkide bütün kedilerin bir kaç tane evi vardır. Ara sıra uğradıkları bir otobüs durağı mıydık biz. Yoksa bazen kullandıkları bir otobüs mü? Bilinmez tabi bilemeyiz. Ne hangi güzergahta gittiğimiizi ne de kimlerin yolcu kimlerin hancı olduğunu.. Ama çok severler insanların hayatına dokunmayı işte kırmızı patili kedide öyle girmişti hayatıma. Önce ayak izlerini merak ettirdi şimdi ise beni ve komşumun ufacık göletini başbaşa bıraktı. Bütün bunları düşünürken hiç hareket etmemiştim çünkü anlayamıyordum. O ufacık göletin içindeki sıvı su muydu? Ama suyun rengi masmavi olmazdı ki.. Baktığım zaman sıvıya bulutları görüyordum. Gökyüzüne hiç bakmadan dakikalarca o bulutları izledim. O an savunmasızdım sanki bir Sincabın ceviz kemirdiği andaki masumiyeti kadar masumdum. Merakım beni o gölete daha çok yaklaşmamı istedi evet o sincap gibi meraklıydımda. Bir kaç adım kalmıştı ki balıkları gördüm. Kırmızı kuyruklu yeşil balıklar. Hepsi ile sanki bir anda göz göze gelmiştim. Bana bakıp ağızlarını açıyorlardı ama elimde hiç bir şey yoktu ki onlara verebilecekler. Olsa verir miydim? Elbet verirdim der insan ama çok zarif duruyorlardı bana bakarken. Fark ettim ki artık komşumun bahçesindeydim hemde hiç tanışmadığım komşumun.Korkmalı mıydım bilmiyorum ama içindeki bulunduğum ortam sanki güvende hissettiriyordu. Sonra bir kuzeybatı köşesindeki biri ufak biri uzun kulübeye takıldı gözlerim. Ufak kulübe belkide bir köpeğindi ama rengi turkuazdı ve muazzam detaylarını vardı kulübenin. Peki uzun olan neden sarı renkteydi. Hemde sapsarı.. Ben kulübeleri incelemeye dalmışken güneydoğu yönünden bi çıtırtı duydum. Gördüğüm şey sapsarı bir yavru zürafaydı! İnanamadım tabiki ama bahçenin ortasında zürafa olmasından daha ilginç olan bir şeyde zürafanında ayakları kıpkırmızıydı. Masum bakışlarla bana bakıyor bir yandanda kulübesine doğru ilerliyordu. Ama ama bir zürafa nasıl yaşardı ki böyle bir yerde. Bütün bu bilinmezliklerin içinde diğer kulübenin sahibi dostumuz kim diye merak etmekten başka şansım yoktu. Beklemeye başladım. Artık yabancı biri gibi değildim o bahçede köşedeki ağacın dibine oturmuş meraklı bir sincaptım sadece.. Beklerken ağaca ilişti gözlerim. Ne ağacı olduğunu bilemeden kuş yuvasını gördüm içeriden bir kuş çıktı ve evet yine meraklı bakışlı ben yine o şaşkın ifadem vardı yüzümde.. Çünkü tozpembe bir kuş ve inanılmaz güzel. O an arkadaşım Emin i aramak istedim. Kuşcu emin. Kuşcu dediğime bakmayın satmıyor izliyor. Tam bir kuş hayranı ve sevdalısı. Ancak vazgeçtim uzun uzun kuşu izledim. Çünkü artık daha önemli bir soru vardı : Kuşunda ayakları kıpkırmızıydı. Ama neden? Yavaş yavaş bir ses işitmeye başlanmıştım. Sadece ben değil bahçedeki bütün hayvanlar işitiyordu bu sesi. Sanki siren gibiydi ama belli bir ritmi vardı sesin. Bir makineden geldiği belliydi ama ritim gittikçe seyrekleşiyordu ve sessizleşiyor. Ayağa kalktım ve hayvanların sadece bana baktığını gördüm ama benim baktığım şey onların gözleri değildi. Ayaklarındaki kırmızı rengi yavaş yavaş yükseliyordu. Sanki sanki sesle aynı hızla artıyordu renk son hatırladığım şey komşumun gelip elimden tutması oldu ve ismini söylemişti Jan Davidsz de Heem. Bütün bu renklerin sahibi gerçektende bir ressam mıydı? Peki ben ne olacaktım artık. Duyduğum sesin kalp ritmime ait olacağını nerden bilebilirdim ki. Galiba artık meraklı bir sincap olarak tabloda yer alacaktım. Yine bir başkası gelip beni saatlerce izleyecekti duvarda. Ama kaç kişi benim kadar şanslı olabilirdi ki zaten…

    Bu muazzam tatlı etkinlik için teşekkür ederim..
    İnstagram : @sscwashere

    1. Emin’e de ufak bir gönderme olmuş ne güzel. 🙂 Çok teşekkürler katıldığınız için!

  26. Bahçe çitlerinin hemen yanındaki yaşlı, eskisinden daha sağlam toprağa o tecrübeli kökleri ile tutunan iri gövdeli meşe ağacının arkasına saklanarak komşunun evden çıkmasını ve o çukuru neden açtığını anlamak için büyük bir sabırsızlıkla beklemeye başladım. Ben tüm dikkatimi evin arka kapısına vermiş bekliyordum. Sol omzuma bir anda küçük tatlı bir kuş konunca irkildim. Kafamı yavaşça kuşa doğru çevirip şöyle bir göz kırparak selam verdim o da bana aynı şekilde bir şeyler söyleyerek karşılık verdi ve omuzumda benimle birlikte beklemeye başladı. Kuşun ayakları dikkatimi çekmişti onunda ayaklarında tıpkı kedinin patilerindeki gibi kırmızı bir rengin bulaştığını gördüm. Acaba bu kırmızı renk neydi, nerden bulaşıyordu, komşunun üzerindeki beyaz elbisede de vardı aynı renk, henüz tanışmadığım bu komşumun sanatçı olduğunu kasabadakilerden duymuştum fakat onun sanatçı olmasıyla kedinin ve kuşun ayağındaki kırmızı renklerin ne ilgisinin olduğunu anlamlandıramamıştım. Tüm ben bunları düşünürken zaman baya bir geçmiş olacak ki, güneş yavaş yavaş batmaya hazırlanıyordu artık. Kapının yavaşça aralandığını gördüm, komşu etrafı hızlıca gözleriyle kontrol ettikten sonra elindeki küreğiyle birlikte kuyuya doğru büyük adımlar ile ilerlemeye başladı. Kuyunun içine atlamasıyla her yer ateş böceklerinin saçtığı göz alıcı ışık ile kaplandı ve bitti. Olup bitenlerin bir açıklaması yoktu gerçekten. Saklandığım yerden omzumdaki kuşla birlikte çıktım, kuyuya iyice yaklaştığımda gördüğüm şey sanki az önce burada hiçbir şey olmamış gibi kuyunun içindeki koçaman bir boşlıktu. Kuyunun içine atlayan komşu nereye gitti? . Buraya atlayan birisi olmadı mı? Bu sorular karşısında kalbim olduğundan daha hızlı bir şekilde atmaya başlamıştı hızlıca evin kapısına doğru koştum ve zile bastım kapının önündeki sandalyeye oturup açılmasını bekledim fakat kapıyı açan biri olmadı. Karşımdaki içi boş kocaman kuyuya bakarak biraz daha düşündüm.
    Tereddüt ederek kuyunun içine atladım ve duvarlarını ellerimle kontrol ederken bir çatlaktan kırmızı rengin aktığını fark ettim elimi değdirmemle şiddetli bir uğultunun ve toz bulutunun içinde kalmam bir oldu. Kendime gelip gözlerimi açtığımda her yer siyaha bürünmüştü omzuma elimi götürdüğümde kuşun olmadığını fark ettim. Ayağa kalktım ve karşıda küçük bir ışığın olduğunu gördüm ve ona doğru yürümeye başladım, birazcık daha ilerlediğimde kuş sesleri duymaya başladım. Işığa yaklaştıkça göz kamaştırıcı bir hal alırken seslerde çoğalmaya ve çeşitlenmeye başlamıştı. Birazcık daha ilerlediğimde, etrafı güzel sesler ve kokuların kapladığını gözlerimi açamasam da hissetmiştim. Biraz zaman sonra gözlerimi yavaşça açtım büyük bir hayretlik ve şaşkınlıkla uçsuz bucaksız yemyeşil dağların, masmavi gökyüzüne doğru yükseldiği, etrafın mutluluk koktuğu, her ağacın her bitkinin dibinde birlikte gülümseyen, dans eden, hayvanlar ve insanlar ile dolu olduğunu bir yerde buldum kendimi. Çok geçmeden bende aralarına katılıp gülmeye ve dans etmeye başladım.

    Hayatımın tüm bölümünü bu ismini ve nerde oluğuma dair bir bilgim olmağı ve hala denk gelip tanışamadığım o komşumla kötülüğün, insanların hayvanlar üzerinde bir çıkarlarının olmadığı, havasının mutluluk koktuğu, tüm mevsimlerin normal şekilde görüldüğü bu yerde daima gülerek devam ettirdim. 🙂

    @gunaydineyp

    1. Ne kadar farklı bir hikaye olmuş böyle. 🙂 Son 7 hikaye arasında değerlendirdim, çok teşekkürler katıldığınız için. Sıradaki hikayede bol şans diliyorum. 🙂

  27. Arkamı dönüp koşa koşa eve girdim. Yüreğim çıkacak sandım. Ama çıkmadı. Aklımda hikayeler dolanıyordu, korkuyordum ama bir yandan da merak içimi kemiriyordu. “Fazla merak adamı mezara sokar” demiş büyüklerimiz. Onları dinlemeye niyetim yok şimdi. Tüm cesaretimi toplayıp tekrar bahçeye çıktım. Bu arada kamplara giderken yanıma aldığım isveç çakısını da koydum cebime.(Bu kısma çakı reklamı eklenebilir 🙂 )
    Komşunun bahçesine balerin edasıyla zıplayarak uçtum adeta. Çitlerin üzerinden kafamı uzatınca bir de ne göreyim! Onlarca çukur var bahçede! Yalnızca bir tanesinin içi kırmızı bir şeyle dolu. Yok yok kan değil bu. Yoksa kan mı? Diğer çukurlar da kan ile mi dolacak? Toplu bir katliam mı bu? Ayin mi yapıyor yoksa, bir tarikat mı? Yok yok bu iş beni aşar, en iyisi ben kaçar…
    Tam arkamı döndüm topuklayacaktım, yanı başımda komşum sırıtarak bana bakıyor! Hemen elimi cebime attım, çakıyı yokladım.
    “Ben de size bakmak için gelmiştim, ama görünen o ki siz de bana bakıyormuşsunuz” dedi ve yine pis pis sırıttı. Bu adam hep böyle mi sırıtır yoksa bu ana özel mi bilmiyorum.
    “Eee şey” dedim galiba.
    “Az önce sizi gördüm, ama üstüm başım çok düzgün olmadığı için eve girdim, üzerimi değiştirdim ve size hoşgeldiniz demek istedim” dedi ve kahretsin yine sırıtıyor.
    “Şey evet üstünüz kıpkırmızıydı, tıpkı kan gibi…” derken sesimin kısıldığını farkettim. Bunu nasıl söylemiştim, avcumun içinde çakıyı hala sıkı sıkı tutuyordum.
    Sarsılarak gülmeye başladı.
    “Kan mı, hahaha, yok canım ne kanı boya o. Bahçe ile ilgileniyordum, bahar geldi şimdi tam sırası.”
    “Peki bu çukurlar ne için?”
    “Bahçede sebze yatakları kuruyorum. Hepsine farklı sebzeler ekeceğim. Çevrelerine de tahtadan bir yükselti yapıyorum. O tahtaları boyamak için boya hazırlıyordum. Boyayı da yine doğadan elde ediyorum. Bazı kök bitkiler ile geçen seneden yaptığım gelincik suyunu karıştırıyorum, harika parlak bir kırmızı oluyor. Gelin benim bahçeme geçelim, yakından gösteriyim size”
    İçim rahatlar gibi oldu, çakıyı bıraktım.
    “Tabi olur” deyiverdim.
    Bahçenin kapısından girinci yerde irili ufaklı sebze fidelerini gördüm. Düz kesilmiş tahtalar da kenarda duruyordu. Adam doğru söylüyordu. Ergenlik döneminde fazla Agatha Christie okumanın verdiği sonuçlar şimdi gelip içimi tırmalar olmuştu. Rahat bir nefes aldım.
    “Korkmazsanız size bir şey göstermek istiyorum” dedi.
    Yok hayır canım ne korkusu. Nerede bu çakı, cebimde kayboldu sanki. Şükür yakaladım yine.
    “Ne göstereceksiniz ki?”
    “Bu çukurlara diri diri ne gömüyorum biliyor musunuz?” Yine aynı sırıtış, başa sardık. Bu sefer kalbim kesin yerinden çıkacak. Gözüm bahçenin kapısında, koşup fırlasam beni yakalayabilir mi? Ondan daha gencim ama bu hantal vucüt ile ne kadar koşabilirim. Ah canım arkadaşım Melike’yi dinleyip yogaya başlayacaktım işte, şimdi böyle çuval gibi olmazdım.
    “Gelin gelin korkmayın size gösteriyim” dediği gibi kolumdan hafif tutarak beni bahçedeki minik kulübeye soktu.
    “Bakın bunlar” dedi, bir kutu gösterdi.
    Kutunun içi solucan doluydu!
    “Bunlar olmazsa toprağın bir anlamı olmaz. Toprağı besliyorlar, bitkiler onlar sayesinde topraktaki organik maddelerden faydalanıyorlar. Ama günümüzde insanlar bir saksıda solucan görse hemen alıp atar, bilmez kıymetini”
    “Solucanlar iyi mi yani?”
    “İyi olmaz olur mu. Bende buraya taşınınca öğrendim hepsini, toprakla uğraşırken o size öğretiyor zamanla. Ayakta kaldık. Vaktiniz varsa bir kahve içelim hem de size biraz sebze adalarından, solucanlardan dilim döndüğünce anlatıyım. Üretici olmak her zaman çok kıymetli, belki siz de ekmeye başlarsınız belli mi olur.”
    Bahçenin içinden verandaya doğru yürüdük.
    Artık cebimdeki çakıyı unutmuştum.
    Solucanları düşünüyordum.

    @zeytinosamigos

  28. Zaman kalmadigi icin devamini detaylandiramiyorum maalesef. Ama genel kurgu, komsusunun olasi savaslar, pandemic saldirilara karsi kendisine bir siginak yapmakta oldugu uzerine. Daha sonra guclerini birlestiriyorlar ve yakin zamand sonra ortaya cikan pandemic salgindan bu siginakta kalarak kurtuluyorlar. Kedinin de bu sirada yavrulari oluyor, kirmizi hali desenli kosesinde yavrulariyla oynuyor. Hali bakteri tutacagi icin kil uzerine boya yaparak, siginaga ev ortami kazandirmis sanatci.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Başa dön tuşu