Kadınların Giyimi ile Ahlak İlişkili Mi?: Ülke Karşılaştırmaları

Son zamanlarda Türkiye’de en çok tartışılan konulardan biri kadınların giyimi, toplumsal ahlak ve suç oranları arasındaki ilişki. Kimileri kadınların açık giyinmesinin “ahlaksızlık” getirdiğini, kimileri ise bunun bireysel özgürlüklerle ilgili olduğunu savunuyor. Peki gerçekten kapalı giyinmek bir toplumu daha ahlaklı yapabilir mi? Kadınların kıyafet tercihleri suç oranlarını etkiler mi? Yoksa bu tartışmalar, hukukun ve adaletin yeterince uygulanmadığı toplumlarda gerçeğin üstünü örtmek için mi kullanılıyor?
Bu soruları irdelediğim videomu aşağıda bulabilirsiniz. Dünyadan farklı ülke örneklerini karşılaştırarak, “ahlak” kavramının yalnızca giyimle açıklanıp açıklanamayacağını birlikte tartışalım.
Bu aralar en çok tartışılan konulardan biri kadınların giyimi, çıplaklık, teşhircilik, cinsel yönelimler ve bunların toplumumuzu ne kadar ahlaksızlaştırdığı.
Peki gerçekten öyle mi oluyor yoksa bizim algımız duvardan duvara mı çarpılıyor?
Geçtiğimiz günlerde Nevzat Tarhan’ın ifadeleriyle ilgili fikirlerini paylaşan bir içerik üreticisinin yorumlarında ilginç bir yorum gördüm. Yorumu yapan kişi kadınların teşhirciliği yüzünden toplumumuzun ahlakının bozulduğunu ve suç oranlarının bu yüzden arttığını söylüyordu.
Böyle düşünen çok fazla insan olduğunu biliyorum. Bazı konularda derinlemesine düşünmediğimizde kestirme bir cevap olarak bu makul bir çıkarım gibi görünüyor.
Peki gerçekten kadınlar kapalı giyinseler suç oranları düşecek mi? Bizi daha ahlaklı bir toplum yapacak olan şey kadınların giyimini değiştirmesiyle mi ilgili gerçekten? Ya da heretonormatif bir toplum olmak daha ahlaklı olmanın anahtarı mı?
Bu konuyu tartışalım, rahatsız olalım ve beyin fırtınası yapalım istiyorum.
Dünyanın en özgürlükçü ülkelerinden biri olan Hollanda’da insanlar istedikleri gibi giyinebiliyor, kimliklerini ve cinsel yönelimlerini özgürce yaşayabiliyor. Bu özgürlükler toplumsal düzenin bozulmasına değil, aksine daha sağlıklı bir şekilde işlemesine katkı sağlıyor. Ülkede yolsuzluk oranı oldukça düşük, kamu kurumları şeffaf ve suç oranları denetim altında tutulabiliyor. Hiç mi taciz olmuyor? Tabii ki oluyor ama cezalandırma sistemleri daha iyi çalışıyor.
Bir diğer yanda kadınların baştan ayağa örtünmesi zorunlu olan ülkelerden biri olan Afganistan’ı ele alalım. Kadın-erkek ilişkileri sıkı sıkıya kontrol altında ve kişisel özgürlükler neredeyse yok. Ancak bu baskıcı yapıya rağmen, kadına yönelik şiddet oranları, tecavüz vakaları, toplu tecavüz vakaları ve çocuk yaşta evlilikler çok yüksek seviyelerde. Ayrıca ülke yolsuzluk endekslerinde dünyanın en kötüleri arasında yer alıyor.
Bu iki karşılaştırmanın adil olmayacağını düşündüğüm için bir de İspanya ve Birleşik Arap Emirliklerine bakalım istiyorum.
İspanya yine en özgürlükçü ülkelerden biri. Kadınlar istedikleri gibi giyiniyor, eşcinsel evlilik 2005’ten beri yasal. Kadınların erkekler tarafından taciz edildiği olaylar yüksek ama yasalar etkili.
Birleşik Arap Emirlikleri gibi zengin ama kadınların çoğu haktan mahrum bırakıldığı Körfez ülkelerindeyse taciz oranları çok düşük gibi görünüyor. Ama sebebi olmamaları değil; buralardaki otoriter yapı nedeniyle raporlamanın olmadığı söyleniyor. Taciz aslında yaygın ama ört bas ediliyor.
Yani dış görünüşün, giyim tarzının ya da katı kuralların toplumda “ahlak” getirmediği, aksine şiddet ve sömürüyü gizleyen bir perdeye dönüşebildiği açıkça görülüyor.
Dünyada birçok örneği olan bu konu düşünülmesi gereken bir konu bence.
Keşke sanıldığı gibi olsa ve biz toplumdaki ahlaksızlıkları giyimimize dikkat ederek ya da cinsel yönelimlerimizi değiştirerek giderebilsek ama toplumda ahlaksızlık dediğimiz şeylerin, şiddetin, tacizin, cinsel saldırı gibi suçların yoğunluğu veya azlığı tek başına bir toplumun giyim tarzı ya da insanların cinsel yönetimleriyle doğrudan ilişkili değil.
Bunlar daha ziyade hukukun uygulanma gücü ve kadınları, azınlık grupları koruyan mekanizmaların işlevselliği ile ilgili.
Bugün bu hakları savunmazsak, yarın bazı haklardan mahrum kalanlar bizler olacağız. O yüzden adaletin belli gruplara tahsis edilmediği yargı sistemlerine ihtiyacımız var. Bir şeyleri yasaklamaya değil anayasanın uygulanmasına ihtiyacımız var. Ahlaklı bir toplum inşa etmek istiyorsak; hak, hukuk, adalet sadece bazı insanlar için değil herkes için eşit ve ulaşılabilir olmalı.
Kaynaklar:
1.Freedom House 2024 raporu: Hollanda, 100 üzerinden 97 puanla dünyanın en özgür ülkelerinden. Afganistan için; 8/100, yolsuzlukta 150., şiddet vakalarının %80’i cezasız, çocuk evliliği %28. İspanya için; 90/100, yolsuzlukta 46., 34 bin kadın şiddet mağduru (%5 azalma). BAE için; 18/100, yolsuzlukta 23., taciz raporları düşük (%10’dan az), ama kültürel baskı örtbas ediyor.
2.Transparency International 2024: Yolsuzluk Algı Endeksi: Hollanda yolsuzlukta 8., Afganistan 150., Türkiye 107. sırada.
3.CBS & WODC 2024: Hollanda Tac!z İstatistikleri: 1.7 milyondan fazla kişi tcze uğruyor (%75 genç kadın), ama yeni yasalarla faillerin %60’ı cezalandırılıyor; sistem raporlamayı ve cezayı teşvik ediyor.
4.UN Women & İnsan Hakları İzleme Örgütü 2024: Afganistan Şiddet Raporu: Kadınlara yönelik şiddet vakalarının %80’i cezasız kalıyor. Baskıcı rejim, kadınları korumasız bırakıyor ve şiddeti gizliyor.
5.UNICEF 2023: Afganistan Çocuk Evliliği Raporu: Kız çocuklarının %28’i 18 yaş öncesi evlendiriliyor. Aile içi şiddet fazla.
6.Adalet Bakanlığı 2023: Türkiye Yargı İstatistikleri: 193.000 cinsel suç soruşturması var, %30-40’ı cezasız. Çocuk istismarında sanıkların %58’i hüküm alıyor, ama cezalar genellikle hafif.