Film başlatma düğmesine bastığında, üç saat on yedi dakika olduğu yazısını gören birisinin gözünün korkması çok normaldir. Normal olmayan şey ise, üç saat on yedi dakika sonrasında sanki daha filmin yarısına gelmişsiniz ve bir bu kadar daha keyifle seyredermişsiniz gibi hissetmenizdir. Tuhaf ama bana “Kış Uykusu” yetmedi. Çok lezzetli bir yemekten dünya kadar yememe rağmen,
DEVAMI...Eskiden tatlı rüyalarım; bilinçsizce gecelerime soktuğum, gözlerim kapalıyken bile yüzümü gülümsetebilen ve başını ya da sonunu bir türlü anımsayamadığım güzel hadiselerdi benim için. Ama eskiden. Yani onunla karşılaşıncaya dek. Bir kere gördüm ya onu, bir daha karşılaşmama ihtimalimizin yüksekliği deliye döndürüyordu beni. Onu gördükten sonra her gün, bilinçli olarak görmeye çalışıyordum o tatlı rüyaları. Çünkü
DEVAMI...“İyi misin?” diye soruyor sanki iyi olmamı önemsiyormuş gibi. Gözlerimin içi kapalı, tıpkı dışı gibi. Cevap aramayı çoktan bırakmış, sesini çıkarmadan oturup kalıyor evimdeki odalardan bir tanesinde. “İyi olmak için neden aramayı bıraktığım gün iyi olacağım” diyorum, epey bir zaman kafamı dinledikten sonra. O ise sessizliğiyle beni öldürebilecek kadar kindar. Gitmiyor ama konuşmuyor da. Biraz
DEVAMI...Gerekirse dişlerini söker eline veririm gecenin. Karanlık, gizemli ve soğuk olmak dışında ne hüneri vardır ki gecenin? İçinde sakladığı suçlu suretler gölgelerini bırakmazlar arkalarında. Çünkü sokak lambaları ve neon ışıkları evine geç dönecekler için vardır. O gecenin içinde tümüyle kaybolup kim olduğunu gizlemek isteyen, arandıkça bulunmayacak olan birisi hep uzak durur ışıklardan. Gölgesizdir, yüzü olmadığı
DEVAMI...Nurtaç Canan ve diğerleri için, Hayır, hayır. Doğru anladınız. Bir zamanlar çocukların sevgilisi olan Mickey Mouse’dan bahsediyorum. Eskiden çok modaydı, sonra yok oldu gitti. Ama seksenlerde çocuk olanlar genellikle severler onu. Ben de çok severdim, yalan değil. Fakat onu durduk yere satırlarıma taşımamın nedeni çok başka. 1989 yapımı, Tunç Başaran imzalı bir film: Uçurtmayı Vurmasınlar.
DEVAMI...“Hey bacaksız! Piano piano” der Rutkay Aziz. Minik Kemal durur, gülen gözlerle bakar Kerim dayının yüzüne. Uzun uzun seyreder onu ve tekrar koşmaya başlar. Kerim dayı umuttur, yoksulluk çölünde bir ara suyun bulunma ihtimalidir ve Kemal’in hayalini kurduğu çizmelerin ülkesinden gelmiştir o. Çıplak ayaklarla bir odadan ötekisine uçarak giden Kemal içindir bu uyarı. İtalyanca piano
DEVAMI...Biri çıkıp size kaç tane yarınınız kaldığını söylese ne olurdu dersiniz. O kişiye deli olduğunu söylemek dışında, ispatlı bir belge görmedikçe sadece sinirlenirsiniz sanırım. Ama ortada inanılası bir kanıt varsa, insan durumu reddetmek için kendini epey zorlar. Kimi çabuk pes eder, kimi içinse ikna olma süreci çok daha meşakkatlidir. Kahramanımız Ron Woodroof, matematiğe dahi inanmayacak
DEVAMI...Bugün Wild (Yaban) film incelemesi ile birlikteyiz. Ve incelemeye oldukça basit bir soruyla başlıyoruz. Soru şu: Kimsin sen? Olmak istediğim kişi Neysem o Hayal ettiğim kişi İnsanların gözünde nasıl biriysem o Hiçbir fikrim yok Daha bir sürü seçenek eklenebilir ve herkesin cevabı elbette kendinden saklıdır. Klişe yanıtlardan tatmin olmayan birisi de Cherly Strayed’dir hiç kuşkusuz.
DEVAMI...