Kapıyı çalıp kaçan iyiliğin aksine, kuvvetli bir his gibi davranan kötülüğün, kapıyı açmamızı sabırla beklemesi büyük bir ironidir aslında. Sevilen, kabul gören, örnek gösterilen davranışların bizlerde yarattığı kısa süreli mutluluklara dünyanın soğuk bakışları ve zalim tavırları karşısında zaman zaman akıl sır erdiremesek de etrafımızdaki herkesin sürekli iyilik yapmasını bekleriz. Esasında bizi en çok ilgilendiren nokta,
DEVAMI...Sahip olmadığımız her şey özgürlüğümüzün bir parçasıysa, onlara dokunmak da bir o kadar özgür kılar bizleri. Mutlu sayılırız ele geçirmedikçe ve gayet mutluyuz bizi ele geçirmelerine fırsat vermedikçe. Mutluluğu, gülümseme koşuluna bağlama alışkanlığımıza karşı başlatılmış bir mücadele gibidir sessiz huzur. Her şeyin yolunda olması, kurguladığımız mükemmel dünyanın bize sunduğu en güzel armağandır. Kurallar bellidir, mucizeler
DEVAMI...ANTON PAVLOVİÇ ÇEHOV Kimse bilmiyordu nedenlerini. Güzelim saatini yanında taşımayışını, eve dönüş yolunu bilerek uzatıp aynı sokaktan iki defa geçişini, her karışını ezberlediği toprağı sıcacık yatağından daha fazla sevmesini, dört bir yana serpiştirilmiş yıldızlardansa tam tepesinde duran ayı uzun uzun seyretmeyi yeğleyişini ve bir de sözlerden ziyade duymadığı cümleleri yaratan kalbine olan sadakatini. İşin doğrusu,
DEVAMI...Aklıma düştün yine. Öyle bir pazartesi sabahı, güne başlarken ismini fısıldadı rüzgar. Seni düşünmekten alıkoyamadı ne bindiğim otobüsün camı ne de çok sevdiğim kaldırımlar. Aklıma düştün işte, ismin yağmur gibi. Sırılsıklam oluncaya dek açıyorum ona gövdemi. Ufalanan kelimelerimin nokta koymadan durduğu tek yer ismin. Her şey onunla başlıyor sanki. Bir kere çıktı mı dudaklarımdan, soluklanmadan
DEVAMI...İnsan korktuğu şeyi unutuyor da, ona acı veren şeyi bir türlü silip atamıyor hafızasından. Tıpkı sevgisini bir çırpıda tüketebildiği ama aşkını hiç eksiltemediği gibi. Yıllar geçiyor, araya farklı insanlar, bambaşka tonlarda duygular giriyor ama aşk, bir zamanlar dokunmuş olduğu kalpte kapladığı alandan bir gıdımcık bile yer vermiyor bir başkasına. Olur olmaz bir zamanda hatırlayınca onu,
DEVAMI...Mesaj geldi: “Ben de seni özledim.” Mesajı okur okumaz ağzı kulaklarına varan adam, bunu belli etmemek için olabildiğince tuttu kendisini. Etrafına bakındı, masanın diğer ucunda hiç mola vermeden konuşan arkadaşlarını dinliyormuş gibi yaptı bir süre. Derken bir mesaj daha geldi: “Çok.” Bu defa gülümsemesi biçim değil, renk değiştirdi ve yanaklarına kondu. Sustu, elini koyacağı yere
DEVAMI...“En son ne zaman bu kadar iyi hissettin?” diye sordum. Bir şey söylemeden devirdi gözlerini. Baygın bakışlarını tamamlıyordu gevrek gülüşü. İki metrelik uzanmıştık, iki şişe şarabı, “Dur biraz daha tadına bakayım” diye bitirdikten sonra. Bana sıkıca sarılması için bahane üretmeyi bıraktım, ben ona sarıldım. Hem de en keyifli yerinde, kendi bedenimden vazgeçtiğim bir anda. Karıştırdı
DEVAMI...Ölmenin saati yoktur aslında. Birileri öldürdü, o da öldü dersin ve ortaya kısacık bir cinayet öyküsü çıkarırsın. Ama konu kapanmaz. Çünkü nefes almaya devam ederken de ölebilir insan. Veya ölmesine rağmen, pekala katil de olabilir. Yani öykü kısa değil, aslında çok uzundur. Onun için nefesin yetmiyorsa anlatma, kalemin takatsiz düşecekse hiç yazma. Bu konudan kesinlikle
DEVAMI...