Kaygıların Küçük Meydanı | Güray Işık

Kaygıların Küçük Meydanı | Güray Işık

Kısa, düz cümlelerle yakalanan tempolu anlatımlara biraz da sürükleyici konu eklendiği zaman, bugünün en çok tercih edilen kitapları çıkıyor karşımıza. Kolay sonuca ulaşılması, okurken anlatılanları görselleştirmek için hayal gücüne az başvurulması ve neredeyse hiç düşünme gayreti talep edilmemesi, her şeyin pratikleşmiş biçimine gönül vermiş günümüz insanın en ideal bulduğu kitap biçimi sanırım. Sessiz kalamıyorum buna. Bir okuyucu olarak ağzımı doldurarak sesleniyorum: “Ne mutlu ki bu duruma kafa tutan yazarlar var ve cesaretini kalemine bulaştırmaktan geri kalmayan yeni sesler de yetişmeye devam ediyor.” İşte en güzel örneklerinden bir tanesi: Güray Işık.

Geçen seneye damgasını vurmuştu. “2021 yılı Seyhan Livaneli Öykü Yarışması”’nı kazandığı gün anlamıştım keyifle okuyacağımız yepyeni bir kalemin doğduğunu. Dedektif Derginin düzenlediği öykü yarışmasından da birincilikle dönmesi şaşırtıcı değildi bu yüzden. Kıymetli yazarın sabırsızlıkla beklediğim ilk öykü kitabı çıkınca, onu okumakla yetinmemek ve üzerine üç beş kelam etmek de farz oldu haliyle.

“Kaygıların Küçük Meydanı”, yazımın başında belirttiğim gibi revaçta olan ve okurların “bir çırpıda okudum” dedikleri kitap özelliklerine karşı isyan bayrağını çekmiş, nadide bir çalışma. Güray Işık’ın aceleci davranmadan, doğru zamanı seçmek için beklemede tuttuğu öykülerine derhal bağlanıyorsunuz. Kısa öykülerin en çarpıcı tarafı olan final bölümlerindeki şaşırtmacalara bel bağlayarak kurgulamamış yazacaklarını. Bilakis öykünün başından sonuna kadar her zerresi, satranç oynarken gösterilen kıvrak zekâ mahsulü manevralarla dolu. Genç yazarın özenli çalışmasına, kelimeleri teker teker avcuna alıp işlemesine hikâyenin her adımında rastlıyorsunuz. Anlatmak istediği noktaya baskı uygulamaktansa, tatlı tatlı ve size kendisini sevdirerek yaklaşıyor kitaptaki öyküler. Sonrasında onlara “Merhaba” demek size kalıyor. Çünkü gerisini zaten Güray Işık tek başına hallediyor. İlk öyküyü okuduktan sonra artık arkadaşsınız “Kaygıların Küçük Meydanı”’yla.

Kıymetli yazarın en dikkat çekici yanı görselliğe verdiği önem bence. Ve bunu sadece zengin betimlemeler sunarak yapmaması, yakaladığı farklı çizgi için epey kafa patlattığının en güzel ispatı. Aynı zamanda öykünün ilerleyiş biçimi sürekli olarak olay kahramanlarını bulundukları yere, çevrelerindeki uyarıcılara bağımlı kılıyor. Hatta psikolojik çözümlemelere inerken bile karakterin dış dünyaya olan bakışından keskin parçalar bulabiliyorsunuz. Yani görsel öğelere verdiği değerle, olaya ve kişilere odaklanmanıza mâni olmuş Güray Işık her öyküsünde. Detayları ıskalamadan, illa ki zengin tasvirleriyle okuyucusunun hayal gücünü işbaşına çağırmış, görsel hafızasını bir güzel de doyurmuş. İmgeler etrafınızda dönerken, sayfalara karışan bakışlarınız ellerinizden yardım istemeden resim çizmeye başlıyor. Sonra öykü ilerliyor ve o resmilerin hareket ettiğini fark ediyorsunuz. Çok akıcı değil ama çok gerçekçi ve bence en doğru tabirle “çok yüzleşmeci” bir tavırla anlatmış derdini hep Güray Işık.

Hele bir öyküsü var ki, ona Seyhan Livaneli ödülünü kazandıran… “Tavşan Avı.” Onun için ayrı bir parantez açmak gerekir. Öykü bittikten sonra anlatılmak isteneni bu kadar farklı bir kurguyla sunmayı düşünmesine hayranlık duyuyorsunuz her şeyden önce. Elbette seçtiği konu önemli fakat o konuyu hafızalarda iz bırakabilecek derinlikte bu kadar çarpıcı biçimde anlatmak çok takdir edilesi. Sonra kullanılan anlatım tekniği ve tüm öyküye yayılan zaman geçişleri, kusursuza yakın biçimde kuşatıyor tüm karakterleri. Hiç itiraz etmeden orada, öykünün tam kalbinde yerinizi alıyorsunuz. Beni en çok mest eden kısmı, hikâyeyi okuyup bitirdikten sonra kurgunun olaylardan daha çok anlatıma hizmet ettiğini fark etmemdi. Bu yüzden tekrar okudum fakat bu, bir tekrar değil de sanki devam etmekti.

Esasında “Tavşan Avı” bende çok güçlü bir yer edindiği için ön plana çıkardım. Yoksa diğer öykülerde de ondan aşağı kalır yanı olmayan incelikli detaylar dolu. Şekil olarak bakınca, paragraflar nihayete eriyor, cümleler susuyor, noktalama işaretleri ölüyor, öykü bitiyor. Ama işin özü, edebiyatın doğası ve Güray Işık’ın anlatacakları sona ermiyor. Kafanızın içerisinde yürümeye devam eden öyküyü, ayakkabı gürültüsünü duya duya taşıyorsunuz evinize. İşte gerçek misafirlik diye buna derim ben.

O yüzden zahmete girmeden okuyup geçeceğiniz öykülerden oluşmuyor “Kaygıların Küçük Meydanı.” Bilakis belki de günde sadece bir doz, yani tek bir öykü okuyarak gerisini zihninize bırakacağınız bir çalışma size bahsettiğim. Çiçeği burnunda bir yazar için oldukça olgun, doyurucu ve hünerlerle örülü bir kitap “Kaygıların Küçük Meydanı.” Onu okuyup bitirdikten sonra kolayca uzanabileceğiniz bir rafa emanet edeceğinize eminim. Zira bazı öyküler çat kapı yoklar dimağınızı ve onlara karşı her zaman misafirperversinizdir. Güray Işık ile tanışmanız için doğru zaman diyorum. Keyifli okumalar.


Bu gönderinin yazarı sevgili Umut Kaygısız’ın tüm kitap ve film incelemelerini buradan ulaşabilirsiniz.

Umut Kaygısız’ı sosyal medyada takip etmek isterseniz linkten sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://instagram.com/umut.kaygisiz.7

İlgini Çekebilir

Yorum Bırak

E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

Yeni Yazılar