Instagram Hesabımı Nasıl Büyüttüm ve Ne Öner(m)iyorum?

Instagram Hesabımı Nasıl Büyüttüm ve Ne Öner(m)iyorum?

Instagram hesabımı nasıl büyüttüğümle ilgili çok fazla soru aldığım için bu sorulara cevap verecek kapsamlı bir yazı hazırlamak istedim. Yazının ilerleyen kısımlarında Instagram dünyasının karanlık sırları ve benim bu dünyanın içinde bir dönem nasıl kaybolduğumla ilgili daha önce hiç anlatmadığım bazı şeyler de okuyacaksınız. Kendinizi şimdiden bu sır perdesini aralamaya hazırlasanız iyi edersiniz. Duyduklarınız sizi şaşırtabilir. (Bu kısmı Flash Tv’de gerçek kesit izliyormuş gibi düşünün sjdkna)

Geçtiğimiz yazılarda blogger olmakla ve freelance çalışmakla ilgili gelen soruların hepsine cevap vermiştim ve bildiklerimi sizinle paylaşmıştım. Bu sefer de gelin Instagram hesabımı nasıl büyüttüm onu anlatayım.

Başlamadan önce yazının biraz uzun olduğu konusunda sizi uyarmam lazım. Ayrıca bu yazı Instagramınızı büyütmenizi sağlamak amacıyla yazılmış bir tavsiye yazısı değil. Benim hesabımı nasıl büyüttüğümü anlattığım ve aralarda gelen sorulara cevap vermek adına büyümek için neler yapılabileceği hakkındaki kendi fikirlerimi olabildiğince açık bir şekilde paylaştığım bir yazı. Eğer kullanım koşullarıyla ilgili anlaştıysak çayınızı, kahvenizi alın okumaya başlayın.

Instagram Hesabımı Büyütmek için Neler Yaptım?

Her şeyin başladığı yerden, Instagram hesabımı açma hikayemden anlatmaya başlıyorum. Instagramımı nasıl açtığım, hesabım büyüyene kadar ne gibi içerikler paylaştığım, nasıl yollar izlediğimi tek tek anlatacağım. Ama şunu unutmayın: Bunların hepsi tesadüfen oldu desem abartmış olmam. Yani hiçbirini bir teknik izleyerek yapmadım. Hepsi kendiliğinden gelişti çünkü o zamanlar sosyal medya şimdiki gibi bir yer değildi.

Instagram hesabımı ne zaman açtım?

Hayatımda ilk Instagram hesabımı 2016 yılında çıktığım bisiklet yolculuğundan önce açmıştım. Sosyal medya kullanmaya karşı büyük önyargıları olan biri olarak asıl amacım hem arkadaşlarımı hem ailemi hem de gezdiğim yerleri merak edenleri topluca bilgilendirebilmekti. Bu sayede ben de kendime günce tutmuş ve geri dönüp baktığımda neler yaşadığımı görmüş olacaktım.

(Arkadaşlar bu arada o zamanlar zaten kimse Instagram hesabımı açtım çünkü takipçimi çoğaltıp sponsorluk almak ve para kazanmak istedim demiyordu sksdald. Ama ben gerçekten bu yüzden açtım çünkü o zamanlar bu işten para kazanılabileceğini bilmiyordum. Neyse konumuz bu değil. Anlatmaya devam ediyorum.)

Hindistan’da Mumbai-Goa arasında bir yerler

Seyahate çıkmadan önce Instagram kullanmadığım gibi konunun buralara geleceğini de bilmiyordum. İlk yola çıktığımda yaklaşık 300-400 takipçim vardı. Bu takipçilerin neredeyse tamamı okuldan, çevremden, işten, ailemden bir şekilde tanıdığım insanlardı. Yani hiçbiri “takipçi takipçi” değildi.

Beni hiç tanımayan, sadece gezdiğim yerleri ya da yaptıklarımı merak eden, “takipçi takipçi” olan insanlar beni İran‘daki ilk ayımdan sonra takip etmeye başladılar. İran’a geçtiğim sırada takipçi sayım da yükselmeye başlamıştı. 1000 takipçim olduğu zamanı hiç unutmuyorum. Sanırım seyahatimin üçüncü ayıydı ve ben İran’ın güzeller güzeli Hürmüz Adası’ndaydım.


Hürmüz Adası’nda kamp yaptığım harika bir koy

Telefonun belli yerlerde çektiği adada güzel bir gün geçirdikten sonra kalacağım odaya doğru yürürken şans eseri telefonun çektiği bir yere denk geldim ve üst üste bildirimler gelmeye başladı. O sırada kendisi de sırt çantasıyla dünya turunda olan Berra beni sayfasında paylaşmıştı ve neredeyse 300 kişi hesabımı takip etmeye başlamıştı ve ben 1000 takipçiye ulaşmıştım.

O akşam müthiş bir sevinç ve motivasyon duyduğumu hatırlıyorum. Dünyalar benim olmuştu. “Takipçim artarsa şu olur” ya da “Şu şu hedefi gerçekleştirmek için takipçimin artması lazım” gibi bir öngörüm ya da hedefim olmamasına rağmen neden bu kadar mutlu olduğumu bilmiyorum. Ama gerçekten çok sevinmiştim.

Keşke o an bir video ya da fotoğraf çekmiş olsaydım, o masum mini influencerı şimdi “Nödön tököpçölöröm döşöyör” diye mızmızlanan Melike’ye gösterip “Nereden başladığını unutma çekirge” falan derdim. (Ya da demezdim, biraz saçma geldi çünkü düşününce.)


Instagram hesabım ne zaman gerçekten büyümeye başladı?

İran Yezd’de bir çöl. Dünyanın güzelliklerine gözlerimi kapattığım bir an kameralara yansımış.

Instagram hesabım İran’dan ayrıldığım sırada ufak ufak daha hızlı bir ivmeyle büyümeye başlamıştı. Ama zaten nasıl büyümesin? İşimden istifa etmişim, bisikletle yola çıkmışım, gittiğim yerlerde aylarca kalıyorum, çalışıp para kazanıyorum, sokakta müzik yapıyorum, tanımadığım insanların evinde misafir oluyorum, kamp yapıyorum, kısacası o zamanın şartlarında haber değeri taşıyan bir şeyler yapıyorum.

Üstelik gittiğim ülkeler de İran, Hindistan gibi insanlarda son derece merak uyandıran ülkeler. Yani ben özel bir şey yapmasam da, sadece nereye gittiğimi, oranın neye benzediğini, neler yaptığımı paylaşsam da takipçi sayım gittikçe artıyordu. Zaten bu şartlarda Instagram hesabımın büyümemesi için ekstra çaba sarf etmek lazımdı.

Paylaştığım bazı fotoğraflar tost makinesiyle çekilmiş gibi olmasına rağmen başıma gelenler o kadar enteresandı ki insanlar takip edip üzerine yorum yapmaya değer bir şeyler buluyorlardı.


Hindistan Goa’da kaldığım ve çalıştığım hostel

Net olarak hatırlamamakla birlikte Hindistan’a vardığımda yaklaşık 7-8 bin civarında takipçim vardı sanırım. Hindistan’da geçirdiğim 5 ay süresince de takipçi sayım hep arttı. Bu arada benim de özellikle takipçim büyüsün derdim yoktu ama insanlar merak ettikçe ve sorular sordukça gaza gelip gezdiğim yerleri daha çok göstermeye başlamıştım. Neredeyse her gün her dakika paylaşım yapıyordum.

Bana ilginç gelen her şeyi ama her şeyi hikayelerde paylaşıyordum. (Çünkü o zamanlar reels diye bir şey yoktu) Metroya binerken kullandığımız geçiş biletinden tutun da, marketlerdeki ürünlerin ne kadar olduğuna; insanların yemek yapma alışkanlıklarından evlerinin nasıl dekore edildiğine; tapınaklarda neler yapıldığından sokak yemeklerinin tadının nasıl olduğuna kadar öğrendiğim, ilginç bulduğum her şeyi Instagramda beni takip eden insanlara da aktarıyordum.

O kadar çok fotoğraf ve hikaye çekmişim ki Instagram için klasörler şöyle görüntülerle dolu;



Tabii şu an çok pişmanım sadece Instagram videoları oluşturduğum için çünkü bu videolar yerine Youtube videoları oluşturmuş olsaydım en azından hala izleyebiliyor olurdum. Ama o zamanlar Youtube’a video yapacak vizyona ve enerjiye sahip değildim ne yazık ki.



Gittiğim yerlerde uzun süre kaldığım için turistik olmayan yerel alanlara da erişimim oluyordu. Semt pazarlarında ne var ne yok, hangi sebzenin kilosu ne kadar, marketlerde ne indirime girmiş, özel günlerde insanlar ne yapıyormuş, çamaşır yıkama yerlerinde en çok unutulan şeyler nelermiş, bizim sokaktaki Nok teyze bu akşam ne pişirmiş gibi oldukça acayip bilgilerle doluydu Instagramım.

Bir gün bir şey paylaşmasam hikayelerimi dizi izler gibi takip edenler “Neden bugün hikaye yok?” diye hesap soruyorlardı ki bu benim de çok hoşuma gidiyordu. (Eğer hala aramızdaysanız bu yolculukta benimle birlikte gezdiğiniz için size bir kez daha çok teşekkür ediyorum.)


Delhi’de büyük ihtimalle tapınaklara yakın bir yer

Gelen her mesaja cevap verdim, gittiğim ülkelerden hediyeler gönderdim, samimi oldum.

Hesabım bu paylaşımlarla büyümeye devam etti. Bununla birlikte seyahatimle ilgili olan hiçbir konuda samimiyetsiz davranmadım. Yani gittiğim bir yeri beğenmiyorsam beğenmiyorum dedim. Gerçekte çok kötü olan bir yeri etkileyici fotoğraflar çekerek olduğundan farklı göstermeye çalışmadım. (Zaten etkileyici fotoğraf çekecek telefonum da kıyafetim de yoktu. Hindistan’da 5 ay boyunca aynı üç tişörtle gezdim.)

Öte yandan insanlarla bağ kurmayı önemsediğim ve vakit de bulabildiğim için gelen mesajların hepsine cevap veriyordum, ayda bir çekiliş düzenleyip çektiğim fotoğrafları kartpostal olarak hediye ediyordum, bazen çarşılarda pazarlarda bulduğum ufak tefek hediyelik eşyaları hediye ediyordum. Bunlar gibi küçük paylaşımlar sayesinde bir aile gibi hissettiğimiz kemik bir topluluğumuz oluşmuştu.

Jaipur Maymun Tapınağı (Harika bir yer)

Bu arada hemen şunu da ekleyeyim; kişisel ilişkilerimle ilgili gerçeği farklı yansıttığım durumlar oldu. Bu durumu basitçe yapılan bir kavganın ardından kameraya gülerek poz vermek olarak örneklendirebiliriz ki bunu başka bir yazıda uzun uzun konuşacağız zaten.

Ama o dönem bunu açık açık konuşabilecek bir olgunluğa sahip olmadığım gibi zaten gezdiğim yerleri görmek için beni takip eden insanlara “ben de bugün sevgilimle kavga ettim işte napayım” diyecek halim de yoktu. Zaten yaptığım işlerle gündeme geldiğimi zannettiğim için bunu kimsenin önemseyeceğini de düşünmüyordum.


Diğer hesaplarla işbirlikleri: Birlikten kuvvet doğuyormuş dediler

Mumbai-Goa arasında bir yerlerde

Paylaşımların ve samimiyetin yanı sıra o zamanlar Kutupayısı Rüya Takımı’nın bir parçasıydım. (Hala öyleyim ama grup eskisi gibi aktif değil) O dönem gruptaki herkes ya seyahat ediyor ya da ekstrem sporlarla uğraşıyordu. Bazen bazı ülkelerde denk gelirsek birbirimizle buluşuyorduk, yaptığımız farklı ve ilginç şeyleri paylaşıp birbirimize destek oluyorduk. Bu da o dönemlerde hesabımın büyümesine katkı sağlayan çok önemli bir faktördü.


Gasteye çıktım koşun!

Goa’da Holi Festivali’nde

Bisiklet yolculuğuna başladığım dönemde benimkine benzer şekilde seyahat eden ve bunu paylaşan insanların sayısı bu denli fazla değildi. İşinden istifa edip bisikletle Hindistan’a giden bir Türk olmak ve gezdiğim yerleri eğlenceli şekilde devamlı paylaşmak, seyahatimle ilgili hikayeler anlatıyor olmak çeşitli yayın organları tarafından haberleştirildi ve yukarıda saydığım tüm faktörler bir araya geldiğinde hesabımın kısa sürede büyümesini sağladı.

Tayland’a geçtiğimde zannediyorum yaklaşık 12 bin takipçim vardı ve etkileşimlerim belki iki üç kat takipçisi olan hesaplardan daha fazlaydı.


Instagram batağına ilk düşüşüm nasıl oldu?

2017 yılında Tayland‘ta İngilizce öğretmeni olarak çalışırken babaannemi kaybettiğim için Türkiye’ye geri döndüm. Bu dönüşün beni online bir batağa düşüreceğindense tamamen habersizdim. Hem kendi varlığı konusunda hem de sosyal medya konusunda son derece deneyimsiz biri olarak uzun süre ne yapacağımı bilemez bir halde dolandım durdum.

Türkiye’ye döndükten sonra sürekli bir sonraki seyahatimin ne zaman olacağı ya da artık bisikletle seyahat edip etmeyeceğim konusunda mesajlar alıyordum. Bu sorular belki iyi niyetle soruluyordu ama bu durum benim için gerçekten sinir bozucu bir hal almaya başlamıştı.

Her gün onlarca insandan “Bir sonraki tur ne zaman?”, “Bisikletle gezmeyecek misin artık?”, “Tayland’a dönecek misin?”, “Ee ne zaman yola çıkıyorsun?” gibi mesajlar alıyordum ve bazen şunları söyleyenler de oluyordu: “Biz seni geziyorsun diye takip ettik neden gezmiyorsun” “Artık evden paylaşım yapmaya başladın takibi bırakıyorum”

En nihayetinde kim olduğumu bulamamış olsam da kim olmadığımı; ne yapmak istediğimi tam olarak keşfedemediysem de en azından ne yapmak istemediğimi öğrendim.

Jaipur sokakları

Birdenbire gezgin olmak üzerime yapışmıştı. Benimse bu durumu idare edebilecek gücüm yoktu çünkü ben ne gezgindim ne de profesyonel bir influencer. Ben sadece hayatımdan keyif almadığım bir esnada nasıl daha fazla keyif alırdım sorusunu sormuş ve “seyahat ederek” cevabını vermiştim. Bir seyahate çıkmıştım, 11 ay sonra babaannemin bu dünyadan ayrılmasıyla da planlarım değişmişti. Artık hayatımda başka bir şeyler yapmak istiyordum.

Ama üzerime yapışan bu sıfat ve insanların benden beklentileri beni uzunca bir dönem “Instagramda aktif kalmak için gezmem lazım, bir yerlere gitmeliyim, bir şeyler yapmalıyım” diye başlayan ve “Ben ne yapacağım şimdi, ben kimim, ne yapmak istiyorum”a kadar uzanan bir düşünce denizinin içine itti.

Şimdi iyi ki de itildim dediğim bu denizin hırçın dalgalarından kurtulmamsa hiç kolay olmadı. Ama en nihayetinde kim olduğumu bulamamış olsam da kim olmadığımı; ne yapmak istediğimi tam olarak keşfedemediysem de en azından ne yapmak istemediğimi öğrendim.


Bakış açını değiştir, dünyan değişsin.

Bir süre (ki bu epey uzun bir süreydi) ben kimim, neyi severim, ne yapmak istiyorum, nasıl yapmak istiyorum, ne bekliyorum, ne veriyorum, ne alıyorum gibi soruları düşünerek yoğun bir mesai harcadım. Aslında basitçe sosyal medya hesaplarımı kapatarak tüm bu problemlerden kurtulabilirdim ama bunu yapmayı tercih etmedim nedense. (Birkaç kez yakın çevremin mantıklı açıklamalarından sonra vazgeçtim.)

Sonra bakış açımı değiştirmek geldi aklıma neyse ki. Aslında ne kadar basit bir şey ama insanın aklına gelmiyor işte. Öğrenilmiş şeyler o kadar baskın çıkıyor ki çoğu zaman farklı bir alternatifin daha olabileceğini düşünemiyoruz. Bu aslında hayatta da çok yaşadığımız bir durum.

Uzunca bir süre tek alternatifin mezun olmak, 8-5 işe girmek, evlenmek, çocuk yapmak, ev almak, emekli olmak, Ege’ye yerleşmek, torun bakmak olduğunu zannediyorsun ama sonra başka bir alternatifin daha olduğunu fark edip işinden istifa ediyor, seyahat etmeye başlıyor ve kendini yapmaktan keyif alacağın bir iş kurmak için risk alırken buluyorsun. Benim başıma geldi mesela bu.

Ama buna rağmen sadece bir uygulamadan ibaret olan Instagram konusundaki bakış açımı değiştirmem uzun yıllarımı aldı. (Fazla uzatmayayım. Bu konuyu burada uzun uzun anlatmıştım zaten.)

Instagram insanları nasıl kısıtlıyor olabilir?

Nefret ettiğim yaylalardan biri: Kokurdan Yaylası. Youtube’daki Batı Karadeniz turunu izlerseniz sebebini anlarsınız…

Etrafımda Instagram konusunda bilgili olan insanlardan hep “şunu yaparsan takipçin artar, bunu yaparsan daha hızlı büyürsün, her gün şu saatte paylaşım yap, şöyle fotoğraflar koyarsan iyi olur, böyle fotoğraflar koyma” gibi telkinler alıyordum. “Instagram hesabımı büyütmek” istiyorum dememiş olmama rağmen bana böyle şeyler söylüyorlardı. Sanırım insanlarda zaten hali hazırda ortalama bir hesabın varsa bunu büyütmek istediğin algısı vardı. Ben de bir süre arkadaşlarımın gazıyla nedenini bilmeden o yolda gitmeye de çalıştım.

Bu işi profesyonel olarak yapan insanlar için bu tavsiyeler gerçekten altın değerinde olabilir. Ama ben bu işi profesyonel olarak yürütebilecek biri kesinlikle değildim çünkü ben paylaşımlarımı bir kurguya ve matematik hesabına dayalı olarak paylaşmak istemiyordum.

Bir kurala bağlı olmadan bana eğlenceli gelen herhangi bir fotoğrafı istediğim saatte paylaşmaktı derdim. Yani hesabımı büyütmeye çalışmadan, takipçi sayımı dert etmeden, canım ne isterse onu paylaşarak devam etmek istiyordum. Geç de olsa bunu anladım.

Bu noktada bu işi profesyonel yapmak için paylaşımları kısıtlı hale getiren ve benim hoşlanmadığım şeyler nelerdi çok kısaca bana da defalarca anlatıldığı şekliyle bundan bahsedeyim bilmeyenler için; Takipçini büyütmek istiyorsan oyunu kuralına göre oynamak zorundasın. Eğer karavan paylaşıyorsan insanlar seni karavan için takip ediyor. Bir süre sonra bisiklet paylaşırsan o zaman insanlar seni bisiklet için takip edebilir ama aynı zamanda karavan paylaştığın için takip eden insanlar bu ne ya bisiklet mi izlemeye geldik diye giderler. Dolayısıyla kendine bir ana konu seçmelisin ve paylaşımlarını buna göre yapmalısın.

Benim açımdan bu şu anlama geliyor: Kendin olmaya iznin yok, çünkü büyümek için sosyal medyada strateji neyse o olacaksın.

Instagram mı büyük ben mi büyüğüm?

İran, Hürmüz Adası Limanı

Tüm bu matematik hesapları, algoritmayı yenme girişimleri, takipçiyi memnun etme çabalarıyla geçen yılların ardından Instagramın ne olduğunu, bana neler kattığını ya da benden neler götürdüğünü, Instagramdan beklentilerimin neler olduğunu ve en önemlisi ne yapmak istediğimi artık biliyorum: Bu hayata bir kere gelmiş olmanın bana verdiği yetkiye dayanarak artık canım ne isterse ve nasıl isterse onu paylaşıyorum.

Zaten bunca sene neden bunu yapmamışım ki? Gerçekten beni anlayan ve benimle birlikte bu yolda yürüyen, kendi yoluyla bana ışık tutan ya da benim ışığımla kendinde bir şeyler bulan, kısacası ortak bir paydada buluştuğumuz o kadar güzel insan var ki çevremde, daha fazlasına ne gerek var?

Kurumsal hayattan kaçarken doluya tutulmak

Hürmüz Adası dağları

Instagram’dan para kazanmak gibi spesifik bir çabam olmamasına rağmen neden hesabımı büyütmek için hoşlanmadığım kurallara göre oynama derdine düşmüşüm bunca sene hiç anşayamadım. Ama işte Instagramdaysan ve mikro influencer dedikleri gruptaysan hesabını büyütmek için uğraştığına yönelik bir algı oluşuyor ister istemez.

Bu arada gerçekçi olalım tabii ki hesabım büyüdüğünde daha çok para kazanabilme fikri kulağa harika geliyor. Sonuçta amaç hayallere daha fazla yer açmak için sürdürülebilir bir hayat oluşturmaksa ve bunu Instagram sayılarıyla mümkün kılabiliyorsak neden olmasın?

Ama eğer bunun için istemediğim şeyler yapacaksam ve istemediğim kurallara uymak zorunda kalıp bir yerden sonra takipçi kazanmaya bağımlı bir hale geleceksem ve takipçim düşmesin diye çabalayarak kendim olmaktan vazgeçeceksem, takipçim düştükçe kendi özdeğerimi kaybedeceksem, bunun kurtulduğum için mutlu olduğum 9-5 çalışma sisteminden ne farkı kalıyor?

Ne yazık ki sistemler her yerde. Birinden kaçarken başka birine tutunabiliyorsun ve onu fark etmek de ayrı bir süreç gerektiriyor. Şu an sosyal medyada doğada olmakla veya seyahat etmekle ilgili çekici paylaşımlar yapan, insanların kendilerine hayranlık duyduğu onca insan tanıyorum bir başka sistemin içine gömülmüş ve çıkamayan. İşte sistem aslında seni içine çekebilmek için sadece şekil değiştiriyor.

Instagram algoritmaları en büyük düşmanınız

Bu arada tabii Instagramdan bahsedip Instagram algoritmalarından söz etmemek olmaz. Algoritmalar basitçe Instagram kullanıcılarını devamlı uygulamada tutmaya; Instagram influencerlarını ve kurumsal hesapları da devamlı para harcamaya teşvik etmeye çalışıyor.

Eğer bir kullanıcıysanız ekranı kaydırmanızı sağlayacak şeylerin neler olduğunu çok iyi bilen ve size içeride kalmanız için engin bir deniz sunan uygulama, Influencersanız da pastadan payınızı almak için onu da görmenizi (yani reklam vermenizi) isteyen bir canavar aslında.

Birçok insan influencerları suçluyor reklam aldıkları, insanları tüketime sürükledikleri için ama uygulamayı kullananların hiç mi suçu yok? O reklamlara kanmasalar, uygulamada saatlerini geçirmeseler kim kime neyi satacak acaba?

Burada şu efsane sözü de hatırlayalım: “If you don’t pay the product, you are the product.” Yani diyor ki; “Eğer bir şey bedavaysa ürün sizsiniz.”

Sonuç olarak: Instagram hesabınızı nasıl büyütebilirsiniz?

Bütün bu yazıyı buraya kadar bu soruya cevap bulmak için okuduysanız, üzgünüm. Bu sorunun cevabını bilmiyorum. Yazının başında da söylediğim gibi bu yazı instagram hesabınızı büyütmek için referans alabileceğiniz bir yazı değildi.

Yukarıda anlattıklarım bu sorunun bir kısmına cevap veriyor olsa da genel anlamda gerçekten bu konuda hiçbir fikrim yok. İlgi çekici şeyler paylaşın, fotoğraflarınız güzel olsun, şöyle poz verin, böyle metin yazın, şu hashtagi koyun diye akıl verebilmeyi isterdim ama bunlar artık hesabınızı eskisi gibi büyütmüyor ne yazık ki ve daha önemlisi siz bunları yaparken mutlu olacak mısınız?

Bu süreçte benim ne istediğimi bulmamda yardımcı olmayan ve bana şunu yap bunu yap diye akıl veren insanların yaptıkları gibi fikirlerinizi kısıtlamak istemiyorum. O yüzden size şu sorulara cevap bulmanızı öneriyorum; Aradığınız şey ne? Instagramdan beklentiniz ne? Hesabınızı büyütmeyi neden istiyorsunuz? İnsanlara ne sunacaksınız? İnsanlar neden sizi takip etmek istesin? Bir ürün satacaksanız ürününüzü neden alsınlar? Fotoğraflarınıza az like geldiğinde kendinizi kötü hissedecek misiniz? Sosyal medya görünürlüğünüz daha iyi veya daha kötü hissetmenize sebep oluyor mu?

Instagram hesabını büyütmek isteyenlere ne öneriyorum?

Hürmüz Adası

Instagram hesabınızı reklam alıp para kazanmak için büyütüyorsanız, hesabınızın büyümesinin ve reklam verebilecek insanların sizi bulmaya başlamalarının bir süreç olduğunu unutmayın. Bugün Instagram kurdum, 3 ay sonra deli gibi para kazanayım gibi bir dünya yok yani. (En azından benim bildiğim yok sizin bildiğiniz varsa bana da söyleyin.) O yüzden her işte olduğu gibi bu iş de zaman alabilir. Ama gereken zamanı ve emeği verdiğinizde karşılığını alamayacağınız çok az şey var hayatta.

Instagram hesabınızı büyütmek için bugüne kadarki gözlemlerime dayanan üç yöntem söyleyeceğim. Bu yöntemlerin biri yavaş ve verimli, diğeri hızlı ve çok verimsiz, öbürü de çelik gibi bir kişisel farkındalık istiyor:

1.Instagramda oganik büyüme: Farklı ve ilgi çekici içerikler paylaşın ve bunu yaparken dürüst olun. İnsanlar salak değiller ve sizi kolayca yukarı kaydırmaktan hiç çekinmezler. İlgi çekici ve insanlara değer katan içerikleri düzenli olarak paylaşıyorsanız hesabınız yavaş yavaş büyümeye başlayacaktır. İlerleyen zamanlarda diğer influencerlarla işbirlikleri yaparak, reklam vererek büyümeye ivme kazandırabilirsiniz. Bu şekilde büyümek biraz zaman alsa da en kalıcı ve gerçek olan seçenektir.

2.Çekilişlere katılın: Eğer maddi imkanınız varsa ve hızlıca büyümek istiyorsanız ikinci bir seçenek de ücretli çekilişlere katılıp hesabınızı büyütmek olabilir. Ama bu durumda gelen takipçilerin hiçbiri sizi siz olduğunuz için takip etmemiş olur ve çekilişten sonra bu takipçilerin gitmesi çok muhtemel olduğu gibi etkileşiminiz de son derece düşük kalır. Yani çekilişten sonra 200 bin takipçiniz olabilir, ama fotoğraflarınıza sadece 100 like geliyorsa bu güven vermez öyle değil mi? Bu yüzden like satın almaya da başlarsınız ve sonsuz bir loopa girersiniz. Bir marka size geldiğinde ve reklam verdiğinde sonuç alamadığı için durum er ya da geç ortaya çıkar. O yüzden bu yöntemi hiç önermiyorum.

3.Şeyma Subaşı taktiği: Son bir seçenekse insanlara sizi gömebilecekleri, dedikodunuzu yapabilecekleri ve dolayısıyla içten içe sizden nefret edecekleri ama aynı zamanda da size özendikleri ve yaşamınızı merak ettikleri için sizi takip etmek isteyecekleri bir şeyler vermek olabilir. Yaşadığınız hayat eğer insanların özenebileceği bir hayatsa bunu olabildiğince ballandırarak gösterin. Takipçi sayınız az olsa bile sizi stalklayan insanlar sayesinde etkileşiminiz yüksek olur.

Benim gözlemediğim kadarıyla sosyal medyada en kolay takipçi kazanılan yöntemler bu üçü. Artık hangisi diğerinden daha iyi onun seçimi de size kalmış.

“Kamuya açık fotoğraf” paylaşıyorsanız buna hazır olun

Ve son olarak göz önünde bulundurmanızı istediğim çok önemli bir konu daha var. İnsanlar birilerini takip ederken tam olarak ne hissederek bunu yapıyorlar bilmiyorum. Açıkçası ben birini takip ediyorsam onu (ya da yaptıklarını) merak ettiğim için ediyorum. Yargılamadan, burnumu sokmadan, destek olabileceksem olup, köstek olmadan, sadece izleyerek yapmayı seviyorum bunu.

Beklentilerimi ya da kendi hayatımda bulamadıklarımı onların üzerine kusmak istemiyorum. Sadece izlemek istiyorum. Eğer takip ettiğim kişinin yaptıklarından hoşlanmazsam da takip etmeyi bırakıyorum. (Ya da tanıdık biriyse ayıp olmasın diye sessize alıyorum)

Ama birçok insan hayata bu pencereden bakmıyor. Acımasız yargılara sahip olan, paylaşımlarınızın bekçiliğini yapan, kendilerinde olmayan ve sizin sahip olduğunuz şeyler için bir bahane bulup sizi suçlamak için fırsat kollayan insanlar var.

Bazı insanlar mutsuz çocuklularının, sevgisiz evliliklerinin, okulda geçirdikleri kötü bir günün, iş yerinde yaşadıkları mobbinglerin acısını sizden çıkarıyorlar. Ve bu insanlar sizden “kamuya açık fotoğrafınızı paylaşıyorsanız bu yorumları kabul etmiş olmanızı” bekliyorlar. Hayatınıza diledikleri zaman burunlarını sokabileceklerine, sizi istedikleri kadar yargılayabileceklerine dair müthiş bir özgüvenleri var.

Unutmayın Kendiniz olmak her şeyden daha kıymetli

Eğer sosyal medyada bir şeyler yapmaya niyetliyseniz bu insanların varlığını unutmayın ve onların sevgisizliklerinin sizi üzmesine, seçimlerinizi etkilemesine ve en önemlisi de sizi olmadığınız biri gibi davranmaya ikna etmesine izin vermeyin. Aynı şekilde, artık yapmaktan hoşlanmadığınız bir şeyi gelen olumlu tepkilerin ve yorumların büyüsüne kapılıp istemediğiniz halde yapmaya devam etmeyin.

Çünkü olmak istediğiniz kişi olabilmek ve yapmak istediğiniz şeyi yapabilmek Instagramdaki takipçi sayınızdan çok daha kıymetli. Kimin Instagramda ne paylaştığı ve kaç takipçisinin olduğu bu dünyadaki varlığımız son bulduğunda ve en nihayetinde gezegen bir toz bulutuna dönüştüğünde sandığımız kadar önemli olmayacak.

Melike Dede (Kendi yazımda kendi sözümü böyle paylaştım evet sajkdns)

Eğer yazının bu kısmına kadar geldiyseniz okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu yazıyı yazmak benim için çok önemliydi. Umarım kafanızdaki bazı sorulara cevap verebilmişimdir ve zamanınızı çalmamışımdır. Buraya kadar okuyanlar yorum yapabilirse çok sevinirim, yazdıklarım bir işe yarıyor mu görmek için 🙂 Çok sevgiler!

Eğer yazdığım yazılardan haftalık olarak haberdar olmak isterseniz yukarıdaki görsele tıklayarak haftalık bültene abone olabilirsiniz. Spam mail göndermem, size bir şey satmaya çalışmam, herhangi bir ücret ödemeniz gerekmez. Basitçe o hafta blogda yazılan yazılar otomatik olarak mail adresinize gönderilir. Mailler bazen spam klasörünüze düşebilir, bu durumda spam klasörünüze bakmanız gerekir. Abone olanları öpüyor, haftalık bültenlerde görüşmek üzere diyorum.

İlgini Çekebilir

Yorum Bırak

E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

5 Yorum

  • Ruhi Su
    21 Şubat 2021, 15:33

    Zor iş, ben sıkıldım bile :)) ama influencer olma yolunda güzel bir rehber…. Eline sağlık…

    CEVAPLA
    • Melke@Ruhi Su
      21 Şubat 2021, 15:34

      Evet profesyonel yaklaşmak ve bunlara hazırlıklı olmak lazım her şeyden önce. Ben de sıkıldığımı kabul ettim artık. 🙂

      CEVAPLA
  • orhan
    21 Şubat 2021, 17:10

    bırak paylaşım yapmayı, girip de milletin postlarına bakmaya bile üşeniyorum. vakit kaybı. hiçbir zaman bana hitap etmedi instagram. konunun değil de insanın kendisinin ön planda olduğu mecralar aşırı sıkıyor beni. bana ne senin hayatından. takip edip bir de egolarını okşayacağım ha? ya ben eski kafalıyım ya da bu dünya bana göre değil

    CEVAPLA
  • seyfi
    1 Ekim 2021, 23:57

    O kadar içten ve güzel bir rehber olmuş ki, ayna tuttu resmen. Sayılar artsa da içerik, yani samimiyet ve bağ çok önemsediğim şeyler. İçsel olarak yogadan çıkmış gibi oldum. 🙂

    CEVAPLA
    • Melke@seyfi
      3 Ekim 2021, 14:24

      Yorumun için çok teşekkürler Seyfi. 🙂

      CEVAPLA

Yeni Yazılar