Çember Kitap İncelemesi – Duysal Deneyci Tatlısu

Çember Kitap İncelemesi – Duysal Deneyci Tatlısu

Yıllar sonra ağlar insan şemsiyesiz yakalanınca yağmura, bir yaz günü. Simidini yarım bırakınca bir hastane koridorunda, davul gibi olmuş ayakları terliğine sığmazken veya buruk bir yalnızlık sigarası tüttürürken, aralık duran pencere başında. Ve bir de kendine çay demlemekten üşenip karanlıkta otururken bir başına… Mendile ihtiyaç duymaz, yüzünü yıkayabilsin veya sular kesikse uyusun yeter. Yarın ağlamayacak nasıl olsa.

Yarın demişken, Duysal Deneyici Tatlısu’nun zamanı günlere bölmenin yorucu yanlarını okuyucunun zihninden ufak bir cerrahi müdahale ile almış olduğunu belirterek açılışı yapmak istiyorum. Öykülerinin besin kaynağı yerine göre durumlar, yerine göre olaylar olurken, kahramanlarını herhangi bir kabın içerisine sıkıştırmaktan özellikle kaçınır biçimde kalem tutuşu var Tatlısu’nun. İnsana ulaşmanın en kolay değilse de, en anlamlı ve güzel yolunu inceliklerle örülü bir şekilde anlatmaya özen gösteriyor her öyküsünde. Kimi zaman bütün konunun neticesi öykünün ismi olurken, bazen de olaylara anlam veren duygular ana başlığa isim veriyor. Karakterlerin karşılaştıkları sorunlara karşı duruşları, en az gerçekleştirdikleri eylemler ve etrafındaki insanlara sözlü olarak verdikleri cevaplar kadar derin. Sanırım bu, biraz da yazarımızın diş hekimi olmasının bir neticesi. İnanmazsanız denemesi bedava. Mesleki titizliğini, öykülerin içinden seçeceğiniz herhangi bir paragrafı irdeleyerek kolayca tescil edebilirsiniz.

“Çene” isimli öyküyle tadına bakmaya başladığınız kitap, mesajını erken veriyor. Gerçekçilik temel düstur, olayı başınızdan geçmiş gibi hissetmek ise hünerini gizlemekte usta yazarımızın görünmez samimiyeti. Tam duyguyu bizlere verebilmek için anlatımın içerisinde kendisini unutturmuş Tatlısu. Hikâyenin bir yerinde, yüzünüzü çevirdiğiniz aynada kendinizi aramanıza ramak kala fark ediyorsunuz orada, o koltukta öylece mıhlanıp kaldığınızı.

“Siyah Su” da ise farklı bir iç ses, içimizdeki çocuğun uyanmasına yardımcı oluyor. Biraz geçmişe gitmek gibi, biraz da bugünün yarına açılan kapısının önünde kararsız kalıp sürekli geriye dönüp bakmak gibi. Yol ileride aslında ama yürek hayli kıpırtısız. Umut, kırık pirinç tanelerine nazire yaparcasına görüntüsündeki zafiyeti bertaraf etmek için mükemmel karışımı ve doğru zamanı bekliyor. Yani “Siyah Su”, değişik bir başkalaşım ve büyüme hikâyesi.

“24 Saat Açık Veteriner” ise tam anlamıyla hekim elinden çıkmış başarılı bir öykü. Toplumun fotoğrafını çekme titizliğini gösterirken, ibret vermeyi ustalıkla yapıyor. Ama en mühimi, hikâye her zerresine kadar gerçekçi ve muhteviyatındaki dram unsurları hafifletilmiş olarak ölçülü biçimde veriliyor okuyucuya. Final zaten kıvamında ve en sona sakladığı tokadı herhangi bir sürprize mahal vermeden patlatıyor yazar.

“2020 Seyhan Livaneli Öykü Yarışması” birinciliğini kazanmasını sağlayan “Çember” isimli öyküye ise ayrıca parantez açmak gerekir. Kelimelerin kurşun etkisine ulaşması için, diyalogların öykü karakterlerinin şakak kemiklerine dayatıldığı bir kurgu mevcut. Çemberi oluşturan her konuşma nefes alıyor dersem abartmış olmam. Kalp atış seslerinin korkuyu mu yoksa öfkeyi mi anlattığını idrak edebilmek için silahı tutan eli keşfetmelisiniz önce. Ve Duysal Deneyici Tatlısu da, paragrafları konuşan kişilerin bakışları haline dönüştürerek ustalığını fazlasıyla konuşturuyor. Okuyucuya düşen görev, kimin kime nasıl baktığını seyretmekle sınırlı kalmıyor haliyle. Gözleri tamamlayan dudak hareketleri, tetiğe dokunan parmak uçları misali. Okuyun, keşfedin ve sayfayı çevirirken nefesini ensenizde hissedeceğiniz kişiyi iyi tanıyın. Yoksa… Çember sizi dışına iter ve ona uzaktan bakmak zorunda kalırsınız. Sanırım onun çember olduğunu idrak edebilmek için buna mecbursunuz. Neresinden bakarsanız ironik ama ziyadesiyle gerçekçi bir durum.

Öykü içerikleri haricinde, yazarın heybesindeki zenginliğe de göz atmak gerekir elbette. Dil konusunda yalınlıktan yana olurken, anlatımını olabildiğince renkli motiflerle örülü tuttuğunu söyleyebilirim. Kitabın bende en çok iz bırakan özelliği ise, okuyucunun öykülerin içerisine rahatça girip çıkabilmesini sağlayan, kapısı misafire açık bir ev nezaketiyle yazılmış olmasıdır. Olaylar ve konuşmalar sizi kendisine o kadar yakın tutuyor ki, adeta günlük hayatınıza devam ediyormuşçasına kitaba dahil olabiliyorsunuz. Ara vermek, kalkıp su içmek ve sonra geri dönmek, hatta arada televizyonu kurcalamak bile kitapla aranıza soğukluk sokmuyor. Bir şekilde hep aşina kalabiliyorsunuz hikâyeye ve yazar da kurduğu her cümlede kahramanın sadakatini cömertçe bırakıyor kollarınıza. O artık sizinle dercesine.

Öykülerin zihnine yerleşen, her şeyi olağanlık içerisinde sunma durumu bir bakıma üst akıl oluştururken; yazarın yüksek gözlem kabiliyetinin karakterlere yaptığı ufak dokunuşlar, kusurlarımızı ve zaaflarımızı ameliyat yarası yerine doğum lekesi gibi sunuyor.  Kahramanlardaki samimiyet ve kurgulardaki yaratıcılık ise ev sahibimiz Duysal Deneyici Tatlısu’dan ekstra bir hediye.

Özetle, “Bugün biraz yorgunum. Temiz hava alayım, kendime geleyim” dediğiniz her an size çok iyi gelecek bir kitap “Çember.” Bu deneyimi ıskalamayın derim. Şimdiden keyifli okumalar.


Bu gönderinin yazarı sevgili Umut Kaygısız’ın tüm kitap ve film incelemelerini buradan ulaşabilirsiniz.

Umut Kaygısız’ı sosyal medyada takip etmek isterseniz linkten sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://instagram.com/umut.kaygisiz.7

İlgini Çekebilir

Yorum Bırak

E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

Yeni Yazılar