Mahatma Gandi – Sevgi Dünyadaki En İncelikli Güçtür Kitabı İncelemesi

Mahatma Gandi – Sevgi Dünyadaki En İncelikli Güçtür Kitabı İncelemesi

“İngilizler et yedikleri için bu kadar güçlüler” diye düşünen Hinduların kaderini değiştiren adamın hikayesini anlatıyor Gamze İyem. İşin sırrının, hayvanları pişirip yemek olmadığını öğrenmeleri uzun ve meşakkatli bir süreçti kuşkusuz. Hitler’in ölüm makinelerinin mağlup edemediği İngilizleri, tek bir kurşun harcamadan yenen Gandi’nin hayatını soluksuz okuyabilirsiniz Sevgi Dünyadaki En İncelikli Güçtür kitabı satırlarında.

Kuşkusuz Gandi’yi ilk kaleme alan kişi değil Gamze İyem. Ve Mahatma Gandi’yi merak eden birisi, pekala sınırsız kaynak bulabilir kendisine. Televizyon programları, videolar ve belgesellerin yanı sıra, bir sürü kitaptan detaylı veri toplayabilirsiniz. Zaten bahsettiğim kitabı elinize alıp okuduktan beş dakika sonra, sevgili Gamze İyem’in, Gandi’yi en güzel anlatan kişi olma iddiası taşımadığını derhal anlıyorsunuz. Belgesel kıvamında olaylar bir bir gözünüzün önünden gelip geçerken, kitap asla tarihi bir anlatım olmakla yetinmiyor. Çünkü içinde, yani kitabın tam kalbinde duygular var. Satırların arasında çarpan kalbi, bir cümlenin bittiği, diğerinin başladığı kavşakta hisleri rahatlıkla buluyor ve sonrasında yüz ifadenizin hızla tebessüme terfi ettiğine tanık oluyorsunuz.

Dediğim gibi, aslında hiç gizemli bir öykü değil Gandi. Ama Gandi’nin felsefesini ve uğruna hayatını adadığı şiddetsizlik uygulamalarını anlamlandırmak için, bizleri zamandan soyutlayıp tam da bugüne, yani 2020’nin vahşi doğasına bırakıveriyor Gamze İyem, hem de hiç hissettirmeden. Hal böyle olunca, Gandi’yi anlamaya çalışırken, aslında bugün toplumda karşılaştığımız pek çok sorunsalı da kucağımızda buluyoruz. Hemen hemen her gün mücadele ettiğimiz fikirler ve sevgiye karşı ayak direyen egolar, sessiz sedasız yatıveriyor zihninizde kurulan masaya.

İş yerinizde çok otoriter bulunan, takdir edilen ve ideal yönetici diye lanse edilen ama aslında etrafında korku ve şiddet çemberi kurmak dışında hiçbir şey yapmayan insanlarla yeniden tanışıyorsunuz mesela. İnsanlar korktukları kişilere asla saygı duymazlar. Ve bir idareci, çalışanlarına karşı sözlü şiddeti, kaşlarını çatıp cömertçe sunduğu öfkesini ve abartılı bağırmalarını bir silah olarak görüyorsa, ona susarak itaat eden kişilere bakıp, karşımızda “mükemmel bir yönetici” olduğuna inanmamız, aslında hepimizin gerçek anlamda yönetilmeyi unuttuğuna ve erdemden yoksun bırakıldığına işarettir. Ben hep şunu sorarım, bu şekilde bağırıp çağıran ve hakareti kolayca dudaklarından sarf edenler için. “Ya sonra? Bir sonraki aşamada, yani daha çok öfkelendiğinde ne yapacaksın? Aynısını mı?”

Ne yazı ki evet. Yine bağıracak, yine hakaret edecek ve kendi yarattığı şiddetin karşı tarafta alay konusu olduğunu görmezden gelecek. Bir süre sonra olacaklar sadece bundan ibaret. Çünkü baskı ve şiddet yardımıyla itaat etmeye ikna edilen insanlar, sadece kafasını sallar. İş yürür. O gün yürür, yarın yürür, bir süre yürür. Ama yöneticinin arkasından dönen dolaplar da ayyuka çıkar. Tıpkı bugün neredeyse tüm kurumlarda olduğu gibi. Gorbaçov’un hayallerinden bir tanesi “Glasnost”, yani “Şeffaflık”, şiddeti uygulayan kişiye karşılık verme olanağı olmayan insanların sürüyle çalıştıkları yerde asla var olamaz.

Ders çıkartılması gereken diğer noktada tam burada. İkili ilişkilerde şiddete şiddetle karşılık vermek doğru mu? Yani aslında sizi rahatsız eden bir davranış, söz veya eyleme karşı hızla aldığınız tavır bahsettiğim. Öfkeden deliye dönüp, karşınızdaki insana aynı şekilde ve ölçüde misilleme yapmayı kendinizde hak olarak görmeniz mesela. Doğru mu? Yanlış bir şeyi yapmayı legalleştiren şey, o eyleme önceden maruz kalmak mıdır? İtalyanlardaki “Omerta”, yani “Sessizlik yemini” gibi, ailenizden birisini öldüren kişiyi bulup, ondan öcünüzü almak sizi katil yapmaz mı sahiden? Veya bir tecavüzcüye verilecek en güzel ders ona tecavüz etmek midir? Daha hafif örnekler vermek gerekirse, kızılacak bir şey yapan birisine karşı sakin kalmayı beceren ve ona hatasını anlatıp, çözüm odaklı davranan birisine “Sünepe, kıl kuyruk, yumuşak başlı, korkak, uyuz” gibi kötü sıfatlar takmakla yetinmez, hatta onun asla yönetici olamayacağını, sözünü insanlara dinletemeyeceğini dile getirmez miyiz? Bu garip inanış, aslında hepimizin farkında olamadan şiddete karşı duyduğu hayranlık sanırım. Çünkü başımıza gelmedikçe kınadığımız şiddeti, elimize geçen ilk fırsatta rahatça uygulayabiliyoruz. Demek ki asıl mesele, evvela ruhumuzu terbiye etmekte.

Bunun dışında, şiddet ve öfke bazen kalıp değiştirebiliyor. Mesela sosyal medyada cirit atan birisinin, paylaşımlarına hoşuna gitmeyecek biçimde yorum yazan veya özelden ona mesaj atan bir tanıdığına, “Lütfen bana bu şekilde mesaj atma. Rahatsız oluyorum” diyerek duygularını ifade etmek yerine, o kişiyi pat diye engellemesi de hem şiddet, hem de olağan görülüp hoş karşılanan bir kabalık bence. Elbette verdiğim örnek, hiç tanımadığınız kişilerden gelen mesajlar ve gayesi farklı olan insanlara karşı takındığınız tavır değil kesinlikle. Bildiğiniz, konuştuğunuz birisini, ona nedenini söyleme gereği bile duymadan, onu uyarmadan pat diye engellemenizi kastediyorum. İşte bu, aslında hepimizin içindeki canavarın ta kendisi. Sosyal medya sayesinde kaybettiğimiz yüzümüz utanmıyor artık. Göz göze gelmek gibi bir risk olmadığı için, kolayca kırıp atabiliyoruz eşimizi, dostumuzu, bize değer verenleri. Yani sevgi için, önce anlamak, anlamak için de konuşmak gerekli. İletişimin bittiği yerde kavgalar ve savaşlar başlar. İşte bu yüzden, takdir ettiğimiz, çok beğendiğimiz insanlar ile, hiç ciddiye almadığımız, küçük gördüğümüz ve hatta engellediğimiz insanlar arasında ciddi seçim yanlışları yapıyoruz zaman zaman. Oysa toplumun hazırladığı kalıplar, sevgiden ziyade hoşgörüsüzlüğe, duyguları paylaşmaktansa bireyselleşmeye itiyor bizleri.

Hiç kuşkunuz olmasın ki, anlattıklarımdan çok daha fazlası var kitapta. Gerçek gücün, doğar doğmaz her insana geri ödemesiz olarak hediye edildiğini aşikar ediyor Gamze İyem. Kalbinin sesini duymasını bilenlere eşsiz bir kılavuz hazırlamış. O halde okuyalım, lütfen okuyalım.


Bu gönderinin yazarı sevgili Umut Kaygısız’ı sosyal medyada takip etmek ve tüm yazılarından anında haberdar olmak isterseniz linkten sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://instagram.com/umut.kaygisiz.7

İlgini Çekebilir

Yorum Bırak

E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.

Yeni Yazılar