ANTON PAVLOVİÇ ÇEHOV
Kimse bilmiyordu nedenlerini. Güzelim saatini yanında taşımayışını, eve dönüş yolunu bilerek uzatıp aynı sokaktan iki defa geçişini, her karışını ezberlediği toprağı sıcacık yatağından daha fazla sevmesini, dört bir yana serpiştirilmiş yıldızlardansa tam tepesinde duran ayı uzun uzun seyretmeyi yeğleyişini ve bir de sözlerden ziyade duymadığı cümleleri yaratan kalbine olan sadakatini. İşin doğrusu, hiç kimsenin bilmediğini o da bilmiyordu.
Kaderi bir dev, şansı ise cüce olarak açıklamak pek çok sorumluluktan kurtarır bizleri. Çalışmanın ve mücadele etmenin sonucu değiştirmeye olan etkisini azalttıkça, hayatımızı bir dev ile cücenin merhametine bırakmaya mecbur kalırız. Ve ilginç bir şekilde, bu çok iyi hissettirir. Yani sorumsuzluk, güçsüzlük, bir şeyleri peşinen kabul edip körü körüne yaşama. İnsanı çaresiz kılan ama hiçbir şey yapmama lüksü de sağlayan bu konforlu yenilgi, peşinen tüm başarısızlıklarımızı açıklar. İşte bu yüzden, hayatı kolay yaşamayı tercih edenlere göredir tüm şanssızlıklar. Başlamamış mücadeleye düşünsel olarak hazır olmaksa, sadece azınlıklara bahşedilmiş bir şans olarak kabul edilir.
Bir dönemi, ülkedeki değişimi ve hatta dünyadaki dönüşümü en iyi anlatan eserlerden biridir “Vanya Dayı.” Temeli, Çehov’un 1889 yılında yazdığı Orman Cini adlı oyuna dayanır. Karakterlerin duygularını, olay örgüsünün üzerine çıkarması; üstü kapalı olarak anlatmak istediklerini daha da güçlendirmiştir. Bu açında romantik olduğu kadar realist bir eserdir de. Çünkü hem topluma ayna tutar hem de insanları duygularından bağımsız, nesnel varlıklara dönüştürmez.
Uzun yıllar Rusya’da egemen olmuş toprak ağalarının göstermelik gücünü Oblamov kadar çaresizlik ve beceriksizlik açmazlarıyla değil de, yaşayış biçimine verdiği şekli resmetmeye çalışarak anlatmıştır. O yıllarda zengin toprak sahiplerine karşı direnen serflerle, gittikçe güçlenen devrim yanlısı aydın tabakanın giriştiği mücadelenin tohumlarını buluruz “Vanya Dayı”’da.
Başrolümüz Vanya Dayı, toprak adamını temsil eder ve mal sahibinden ziyade, toprağın kendisine bağlı, işini gönülden yapan, her şeyi yürekten sahiplenen bir çiftçidir. Dr. Astrov ise; karamsar, mücadeleyi sevmeyen ama sözlü olarak eleştirmekten geri kalmayan, tipik bir aydındır. Onu bilgili fakat işe yaramaz bir karakter olarak görmemiz, dönem Rusya’sının aydınlarının çaresizliğini resmeder. Sonya gençtir, dinamiktir ve pes etmekle uzaktan yakından alakası yoktur. İhtilal yanlısı, mücadeleci aydınları temsil eder. Dr. Astrov’u motive etmeye çalışması da tam olarak bunun içindir. Marya Vasilyevna olaylara karşı ketum davranan, muhafazakâr küçük burjuvayı, İlya İlyiç de sadık, kaderci köylülere örnektir. Profesör Serebriyakov ise sömürücü, toprak sahibi yüksek tabakayı temsil eder. Topluma faydası olmadığı gibi kendi çıkarlarını baskıyla idare etmek dışında herhangi bir becerisi de yoktur. Oyunun en can alıcı noktası ise, Vanya’nın profesöre karşı gösterdiği dirençtir. Bu durum, beklenen ve istenen direnişi ve aydınlanma sayesinde başlayan reformist arzuyu anlatır.
Çehov’a göre, öykülerde olduğu gibi, tiyatro da; insanın yaşantısını, insanların kimliklerini tüm gerçekliği ile göstermelidir. Sahnedeki kişilerden, gerçek yaşamdaki kişilerden çok ayrı bir davranış beklenmemelidir. Çünkü insanlar günlük yaşamlarında “durmadan birbirlerini öldürmezler, boyuna kendilerini asmazlar, her fırsatta âşık olmazlar ve hep akıllıca konuşmazlar. Daha çok yerler, içerler, gevezelik ederler, saçma sapan şeyler konuşurlar. İşte bütün bunlar sahnede de gösterilmelidir. Kısacası, sahnede her şey, gerçek hayatta olduğu gibi, hem karışık, hem yalın olmalıdır.”
“Vanya Dayı”, toplumun değişime duyduğu ihtiyacı göstermekle kalmaz, aynı zamanda bu süreç için yaşadıkları tüm tereddütleri de ortaya serer. Kadere boyun eğerek hiçbir şeye müdahale etmeyen insanların mutsuzluklarını, bilinçlenme yoluyla eski alışkanlıkları devirmeye hazırlanan fikirlerin gücünü cesarete ve akla dayatırken; bir yandan da düzenin içerisinde olanla yetinenlerin mutsuzluğunu evrenselleştiriyor.
Diğer yandan, “Belki de şu Afrika sıcaktan cayır cayır yanıyordur şimdi! Korkunç bir şey!” kısmı, metnin içerisine yerleştirilmiş kocaman bir öykü diye düşünmeden edemedim. Alt üst olan hayatları bir yana, gözlerinin ucunda bambaşka umutlar yeşeriyor kahramanların. Dünyanın diğer ucunda ne olduğunu bilmeden, sadece ezberlerinde duran en kötü özelliği ön plana çıkararak, her şeye rağmen sahip olabildikleri kısıtlı şeyler için gülümseme nedeni yaratmaları hikâyenin en bilindik tarafı belki de. Hepimizin her gün yapmaya çalıştığı gibi. “Çok şükür!” demenin bir başka yolu. Ama onların elinde bundan fazlası yok. Umut ağır yaralı, bezginlik ise semirmiş vücudu ile dipdiri karşılarında. Dev ile cücenin mücadelesi bu. İş korkmamakta ama cesaret dedikleri, doğduğu günden beri cezalı. Gel de bir adım ileri at, gel de yürü.
“Vanya Dayı” metin olarak mutlaka okunmalı veya oyun olarak seyredilmeli. Çünkü bugün de geçerliliğini koruyan çok fazla şey bulacaksınız onda. Çünkü en başta söylediğim gibi, hiç kimsenin bilmediğini o da bilmiyor. Gelin yürüyelim birlikte.
Bu gönderinin yazarı sevgili Umut Kaygısız’ın tüm kitap ve film incelemelerini buradan ulaşabilirsiniz.
Umut Kaygısız’ı sosyal medyada takip etmek isterseniz linkten sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://instagram.com/umut.kaygisiz.7
Yorum Bırak
E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlidir.