Kısa, düz cümlelerle yakalanan tempolu anlatımlara biraz da sürükleyici konu eklendiği zaman, bugünün en çok tercih edilen kitapları çıkıyor karşımıza. Kolay sonuca ulaşılması, okurken anlatılanları görselleştirmek için hayal gücüne az başvurulması ve neredeyse hiç düşünme gayreti talep edilmemesi, her şeyin pratikleşmiş biçimine gönül vermiş günümüz insanın en ideal bulduğu kitap biçimi sanırım. Sessiz kalamıyorum buna.
DEVAMI...Sahip olmadığımız her şey özgürlüğümüzün bir parçasıysa, onlara dokunmak da bir o kadar özgür kılar bizleri. Mutlu sayılırız ele geçirmedikçe ve gayet mutluyuz bizi ele geçirmelerine fırsat vermedikçe. Mutluluğu, gülümseme koşuluna bağlama alışkanlığımıza karşı başlatılmış bir mücadele gibidir sessiz huzur. Her şeyin yolunda olması, kurguladığımız mükemmel dünyanın bize sunduğu en güzel armağandır. Kurallar bellidir, mucizeler
DEVAMI...ANTON PAVLOVİÇ ÇEHOV Kimse bilmiyordu nedenlerini. Güzelim saatini yanında taşımayışını, eve dönüş yolunu bilerek uzatıp aynı sokaktan iki defa geçişini, her karışını ezberlediği toprağı sıcacık yatağından daha fazla sevmesini, dört bir yana serpiştirilmiş yıldızlardansa tam tepesinde duran ayı uzun uzun seyretmeyi yeğleyişini ve bir de sözlerden ziyade duymadığı cümleleri yaratan kalbine olan sadakatini. İşin doğrusu,
DEVAMI...Aklıma düştün yine. Öyle bir pazartesi sabahı, güne başlarken ismini fısıldadı rüzgar. Seni düşünmekten alıkoyamadı ne bindiğim otobüsün camı ne de çok sevdiğim kaldırımlar. Aklıma düştün işte, ismin yağmur gibi. Sırılsıklam oluncaya dek açıyorum ona gövdemi. Ufalanan kelimelerimin nokta koymadan durduğu tek yer ismin. Her şey onunla başlıyor sanki. Bir kere çıktı mı dudaklarımdan, soluklanmadan
DEVAMI...Onu son gördüğümde, önünde harita metot defter, mutluluğun resmini çizdiğini iddia ediyordu. Abidin Dino’ya ve Nazım Hikmet’e olan hayranlığı su götürmez bir gerçekti ya, illa ki ispatlayacaktı bunu. Geri çekildi resimle beni baş başa bırakıp. Eğildim, gözlerimi derhal yapıştırdım deftere. Kenarlarını belirlemediği bir denizin ortasına bıraktığı gülümseyen iki kocaman yüzdü karşımdaki. “Ne yapıyorlar? Yüzüyorlar mı?
DEVAMI...“Kırk günlük bir plan yaptım. Neden kırk, basit. Kendime bitti diye kırk gün üst üste söylersem ikna olurum bittiğine, inanırım, kabullenirim dedim. Ayrıca, bu O’ndan sonra yeniden doğmak demek, eh, lohusalık dediğin de kırk gün sürer, kırkıncı gün Yeni Ben’in kırkı çıkmış olur, kırk birinci gün her şey bambaşka olur, güneş başka doğar, rüzgâr başka
DEVAMI...İnsan korktuğu şeyi unutuyor da, ona acı veren şeyi bir türlü silip atamıyor hafızasından. Tıpkı sevgisini bir çırpıda tüketebildiği ama aşkını hiç eksiltemediği gibi. Yıllar geçiyor, araya farklı insanlar, bambaşka tonlarda duygular giriyor ama aşk, bir zamanlar dokunmuş olduğu kalpte kapladığı alandan bir gıdımcık bile yer vermiyor bir başkasına. Olur olmaz bir zamanda hatırlayınca onu,
DEVAMI...Nedir bu dudaklarımın hafifliği? Üstelik görkemli gökyüzüne karşı, başımı yukarı doğru kaldırmışken. Ne bulutları seçebiliyorum doğru dürüst, ne de maviliği. Yağmur sesiyle uyandığım bir sabah, koşup pencereye bakmak ve acilen dudaklarımı ıslatmaktan daha büyük bir dileğim olamazdı ki. Birazdan karnı aç bir kuşun çığlığıyla dolabilir kulaklarım veya neden kapısının önünden geçtiğimi sorgulayan bir sokak köpeğinin
DEVAMI...